
Patrick SÜSKİND
Can Yayınları
İstanbul 2010
ISBN 978-975-510-059-3
249 Sayfa
Düşünün böyle bir ortamda bir köpek kadar gelişmiş bir koku duyunuz olsun, ama kendi kokunuz olmasın. Tam bir tragedya. 18. yüzyıl Fransa'sında geçen hikayenin kahramanı Jean-Baptiste Grenouille işte tam da böyle bir durum da. Bahtsız bir bebeklik, çocukluk evresinden, sayısız acıdan, kederden, geçen Jean-Baptiste bir gün bir parfümcüyü etkilemeyi başarır ve koku üretme konusundaki dehasını gösterir. Ancak derken kendi kokusunun olmadığını fark eder ve işte o zaman herşey bir anda değişir. Kendi kokusunu yaratacaktır ama başkalarından önce kokularını çalması gerekecektir. İşte böylece kahramanımız seri katile dönüşür ve roman akar gider...
Koku elbette bir baş yapıt, insan öldürmek korkunç bir suç olsa da Jean- Baptiste'nin o kadar geçerli mazereti var ki kızamıyorsunuz. Keşke bir çözüm olsa diyorsunuz, ne olabilir diye düşünüyorsunuz. Hikaye zaten çarpıcı, bir de Süskind'in akıcı dili eklenince muhteşem bir eser ortaya çıkıyor. O çeşit çeşit kokuları betimlemesi o kadar gerçekçi ki. Koku gibi zor olan bir duyuyu anlatmakla kalmıyor, size kokuları duyuruyor.
Kitabın güç olsa da, olmaz deselerde filmi de yapıldı. Ben önce kitabını okumak da direndiğim için izlemedim. Artık izleyebilirim. O yüzden film ile ilgili bir yorum yapmıyorum. Daha önce de belirttiğim üzere iki tane başarılı bulduğum edebi uyarlama var ilki Yüzüklerin Efendisi- artık kitabı mi filmi mi daha çok seviyorum bilmiyorum- ikincisi Rüzgar Gibi Geçti -Vivien Leigh'ın muhteşem performansı ile film kitabın önüne geçmiş. Scarlet ona bakılarak yazılmış sanki-.
Koku'yu okumadıysanız okuyun, filmi izlediyseniz yine de okuyun. Her ikisini de yaptıysanız başka bir kitap okuyun, mesela Hamdi Koç İyi Dilekler Ülkesi muhteşem (yakında yazacağım bu kitabı)