26 Mayıs 2011 Perşembe

Agatha Christie - Hayatım...


Hayatım... (An Autobiography)

Agatha Christie

Altın Kitaplar

2009, İstanbul

ISBN: 978-975-21-1062-5

608 Sayfa

Çeviri: Azize Bergin





İnsanın sevdiği bir yazarın hayatını, kendi kaleminden okuması büyük bir keyif. Aslında her yazarın bunu yapmasını isterdim. Her ne kadar insan kendi hayatını yazarken çok da objektif olamasa da, yine de bunu okumak bir hayran için çok önemli diye düşünüyorum.

Agatha Christie gerçekten sevdiğim bir yazar. Geçen sene kitaplarının güzelliğini yeniden keşfederek tekrar okumaya başladım. Onun vesilesiyle çok güzel insanlar tanıdım, özel dostluklar kurdum, bu dostlarımla birlikte okumalar yaptık ve okumaya da devam edeceğiz. Bu yüzden Agatha Christie daha da önemli ve özel bir yazar oldu benim için. Bir de o benim kızımın ninesi :)

Agatha Christie polisiyenin Kraliçesidir ve hepsi birbirinden güzel yaklaşık 100 kadar roman ve öykü yazmıştır. Katilini tahmin edemeyeceğiniz bir cinayet planlamanın yanında her kitapda en az on farklı karakter (ki pek çok romanda bu sayı epeyce fazladır) kurgulamak bile bir zeka işi olarak değerlendiririm. Bunu nasıl başardığını en azından anlayabildiğim için çok mutlu oldum. Agatha Christie'nin çocukluğunda pek çok hayal arkadaşı varmış. Bunlarla hep oyun kurgularmış. Sanırım bu deneyim onda karakter yaratmayı kolaylaştırmış. Romanlarında sadece gerçek bir kişiyi kullanmış, Kahverengi Elbiseli Adam'da Sir Eustace Pedler'ı yaratırken bir aile dostlarından ilham almış.  Ayrıca çocukluğuna dair pek çok detayı hatırlaması muhteşem bir şey. Ben kendi çocukluğumu bu kadar detaylı pek hatırlayamam sanırım. Biraz kendimi denedim :) Neyse ki ünlü bir yazar değilim de hayatımı yazmak zorunda değilim.

Elbette kitapta en keyif adlığım bölüm canım Hercule Poirot'nun yaratıldığı bölüm. Gerçi Agatha Christie'nin onu yaratırken pek zorlamadan kendiğinden gelişmiş olması sanki önemsizmiş duygusu yarattı. Ancak yine de Poirot'nun doğduğu satırlar büyük bir keyifti.  Agatha Christie belki de böyle önemsizmiş duygusunu yansıtmasının nedeni Poirot'nun yaşının bir hayli ilerlemiş bir şekilde doğması olabilir, zaten kendisi de bu kadar yaşlı bir detektif yarattığı için pişmanlığını dile getiriyor.

Agatha Christie'nin polisiye yazmaya başlaması da nerdeyse bir iddialaşma ürünü. Ablası ona bu tür hikayeleri yazmanın zor olduğunu söylemesi üzerine Agatha Christie yazacağını söyler. Savaş sırasında eczanede çalıştığı sırada zehirleri tanıma fırsatı bulur ve aklına ablasına söylediği sözler gelir. Boş vaktinde Ölüm Sessiz Geldi'yi yazmaya başlar.

En üzücü bölüm ise bana göre eşinin onun aldattığını öğrendiği bölüm. Bir kadının en üzüntülü döneminde, eşine en ihtiyaç duyduğu anda, eşinin başka birine aşık olduğunu söylemesi çok can acıtı olmalı. Agatha Christie elbette çok fazla detaylı yazmamış ama üzüldüğü belli. Meşhur kayboluş öyküsünü ile de ilgili hiç bir şey yazmamış, sadece gaztecilerden nefretini dile getirmek ile yetinmiş. Neyse ki daha sonra mutluluğu ikinci eşiyle yakalamış olması mutlu edici. 

Uzun lafın kısası Agatha Christie seviyorsanız, bir de hayatını okumanızı öneririm. Daha çok seveceğinizden eminim. 

Agatha Christie'nin eserleri burada .

Sevgili Arkadaşım Emrah'a bu güzel kitabı hediye ettiği için tekrar teşekkür ederim :)

Ayrıca ALES'e girerken benden dualarını esirgemeyen tüm dostlara da çok teşekkür ederim 79 aldım ve çok mutluyum :)

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Bohumil Hrabal - Sıkı Kontrol Edilen Trenler


Sıkı Kontrol Edilen Trenler

Bohumil Hrabal

Everest Yayınları

İstanbul, 2007

ISBN: 978-975-289-402-0

90 Sayfa

Çeviri: Zeyyat Selimoğlu




"Bizim istasyon şefi bay Hubiçka kadınları öteden beri iki kısma ayırırdı. Belinden aşağısı hürmetli olanlara, kontes gibi olanlara yani, popozella der, belinden yukarıya doğru göğüsleri hürmetli olanlara da memezilla adının verirdi."


İkinci dünya savaşında SS'lerin cirit attığı bir istasyonda böyle keyifli ve ironik bir öykü Sıkı Kontrol Edilen Trenler. Yazarı Bohumil Hrabal biraz gölgede kalmış olsa da en büyük hayranı Milan Kundera onu yere göğe sığdıramaz. Bunu sık sık dile getirir. Kundera'ya göre Hrabal'ın en önemli özelliği öykülerindeki neşedir.  Hayatın en çetrefilli yanlarını anlatırken bile neşeli anlatımını bırakmaz. Hrabal'ın Kundera kadar ünlü olamamasının en önemli nedeni ülkesini terk etmemesidir. Hrabal 1914 yılında doğdu. Hukuk eğitimi gördü ve 1940'ların sonuna kadar Prag'da yaşadı. 1950'lerde bir dökümhanede vasıfsız işçi olarak çalıştı. Bu sıralarda yazdığı gerçeküstü öykülerinde bu dökümhanenin ilham kaynağı olduğu söylenir. Çek edebiyatının özelllikle savaş sonrası en büyük yazarı olduğu kabul edilir. Hrabal 1997 yılında ortopedik bir rahatsızlıktan dolayı yattığı hastanenin penceresinden düşerek hayatını kaybeder. İntihar, kitaplarında işlediği bir konu olduğu için yazarın ilk olarak intihar ettiği düşünülür ancak güvercinlere yem verirken dengesini kaybederek düştüğü anlaşılır.

Öykümüz ise çok naif bir tespit ile başlıyor. Kahramanımız Miloş "Şu kırkbeş yılında, Almanlar bizim kent üzerindeki hava hakimiyetini elden kaçırdılar artık." diyerek başlıyor öyküsünü anlatmaya. Miloş istasyonda çalışır, öykünün diğer kahramanları ise güvercinlere düşkün müfettiş olma hayali kuran Müdür Bey ve İstasyon şefi Bay Hubiçka'dır. Bu Bay Hubiçka'nın çapkınlıkları dilllere destandır ve sürekli gündemdedir. Özellikle telgrafçı kız ile yaşadıkları hiç de unutulacak cinsden değildir. Miloş istasyonda gündelik hayatı anlatırken, diğer yandan da kendisi ile ilgili sorunları aralarda anlatmaktan kaçınmaz. Sevgilisiyle yaşadıkları ve aklının karmaşıklığına da tanık oluruz. Benim en hoşuma giden satırlar Miloş'un ailesini anlatığı ilk paragraflar oldu. Çeviri de Zeyyat Selimoğlu'na ait olunca çok keyifli bir okuma deneyimi oldu.  

Sıkı Kontrol Edilen Trenler'in bir de başarılı filmi var. Jiri Menzel tarafından çekilen film, 1967 yılında "En İyi Yabancı Film" Oscar'ını kazanır. Çek Edebiyatının en önemli ismi kabul edilen Hrabal'ın savaşı ironisi yapan bu öyküsünü okumanızı tavsiye ederim.  

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Arthur Phillips - Mısır Kâşifi


Mısır Kâşifi (The Egyptologist)

Arthur Phillips

Metis Yayınları

2007, İstanbul

ISBN:975-342-600-3

403 Sayfa

Çeviri: Aslı Biçen




Mısır Kâşifi'ni okumam uzun sürdü farkındayım. Sebebi çok çeşitli ancak en önemli nedeni sanırım ilk 100 sayfanın çok zorlayıcı olması. İki paralel metin var süre giden ve 100 sayfadan sonra bu birbirinden görece bağımsız gibi görünen metinler birbirini tamamlamaya başlıyor ve "hıı" diyorsunuz.

Kitabı çok merak ederek aldım ve büyük bir hevesle başladım. Ancak belirttiğim gibi ilk 100 sayfa ağır geçti. Bu kısmı atlatınca akıcı ve merak uyandırıcı bir hale dönüştü. Bu seferde benim kişisel bir takım işlerim nedeniyle uzun sürdü. Ancak netice olarak şunu söyleyebilirim ki benim gibi Mısır medeniyetini seviyorsanız okumanızı öneririm. Roman tam olarak tarihi roman yada polisiye türüne girmese de bu   tatlar var. Final ise şaşırtıcı.

Roman, Mısır'a I. Dünya Savaşının sonlarında bulduğu papirüslerde adı geçen kral Atum-Hadu'nun mezarını bulmak için kazı yapmaya gelen Mısır Bilimcisi (Eygptolog) Ralph M. Trilipush'un günlüğü ile başlıyor. Hemen arkasından ise romanımızın diğer kahramanı özel dedektif Harrold Ferrell'ın bir mektubu ile devam ediyor. Daha sonra bir Trilipush'un günlüğü, yazdığı ve ona gelen mektuplar, bir Ferrell'in yazdığı mektuplar şeklinde devam ediyor. Aslında sanırım şu an en zor kitap yorumumu yazmaktayım. Öyle girift bir girişi var ki ifade etmek çok zor olacak benim için. Netice olarak kestirmeden söylemek gerekirse. Zengin bir adam gayrı meşru çocuklarını bulması için bir ekip kurar. Avustralya’da yaşayanı bulmak için de bu ekip Harrold Ferrell'i tutar. Bu gayrı meşru oğlu bulmak için oradan oraya yol alır. Pek çok kişi ile görüşür. En son görüştüğü kişi onu Hugo Marlowe'a götürür. Ancak Marlowe da kayıptır ve bu sefer karşısına bizim Mısır Kâşifimiz Trilipush çıkar. Ona ulaşmak için Boston'a geldiğinde onun çoktan Mısır'a keşfe gittiğini öğrenir ve nişanlısı ile iletişime geçer. Yukarda bahsettiğim üzere dedektifin yazdığı mektuplar 30 yıl sonrasına ait olup bu nişanlının yeğeni ile yapılan yazışmalardır. Galiba sizin de aklınız biraz karıştı :)

Aslında evet başta biraz kafa karışıyor ancak sonra netleşiyor ve merak ettiren hoş bir romana dönüşüyor. Başta hayal kırıklığına uğramış olsam da sonrası için aynı şeyi söylemem. Zira ben de güzel bir tat bıraktı. Arthur Phillips'in bir diğer ünlü eseri Prag'ı da okumayı çok istiyorum.


Ve bu kitap nasıl okunur? Elbette böyle :)



9 Mayıs 2011 Pazartesi

3. Kocaeli Kitap Fuarı


Bu yıl Kocaeli Kitap Fuarı 3. kez okuyucularla buluşuyor. Ayrıntılar için görsele tıklamanız yeterli.

3 Mayıs 2011 Salı

Mayıs Ayı Kitapları


Sevgili Arkadaşım Biblio ile şahane bir Agatha Christie ayı geçirdik. Ben resmi hedefimi tutturdum. Briç Masasında Cinayet ve Gece Gelen Ölüm'ü de okumak niyetindeydim fakat yetişmedi. Olsun, Canım Biblio ile yeni bir Agatha Haftası yaparız ;)

Gelelim bu ay neler okyacağım. Bu ay doğumgünümde hediye edilen kitapları da okuyacağım.

1. Mısır Kaşifi - Arthur Phillips: İdefixe'de tarih kitabı araken karşıma çıktı. Bir süre listemde üst sıralarda bekledi. Adı bile merak uyandırıyordu. Ben de daha fazla beklemedim kendime doğumgünü hediyesi olarak aldım. Gerçekten merak ediyorum içinde Mısır olan herşey beni heyecanlandırır. İdealim Egyptolog olmaktı ama kısmetim Klasik Filolog olmakmış, çok uzak sayılmaz.

2. Sıkı Kontrol Edilen Trenler - Bohumil Hrabal: Ölmeden Önce Okunması Gereken 1001 Kitap listemdeydi. Kendime yılbaşı hediyesi olarak aldım ancak sıra geldi. Merak ettiğim ve sabırsızlandığım bir kitap.

3. Agatha Christie - Hayatım: En sevdiğim yazar Agatha Christie'nin otobiyografisi. Bana Sevgili Emrah'ın doğumgünü hediyesi. Her kitabı ile beni mutlu eden Agatha Christie'yi daha yakından tanıyacağım.

4. İki Yaşındaki Çocuğunuz Büyürken - Diane O'Connell: Artık Kurabiyem hızla 2 yaşına doğru ilerliyor. 2 yaş sendromu  gözümü korkutmakta. Bu kitap pek çok anne tarafından tavsiye edilmişti. Kurabiyem eminim bize zorluk yaşatmaz ancak yine de bu kitabı okuyarak nelerle karşılaşabilirim onu öğrenmekte fayda var.

5. İlber Ortaylı - Türkiye'nin Yakın Tarihi: Canım yeğenim Ecenur'un bana doğumgünü hediyesi. İlber Hoca'yı çok severim. Onun kitaplarını keyifle okurum. Benim için çok güzel bir hediye. Ayrıca yakın tarih her zaman ilgimi çeker.

Mayıs ayı da güzel geçecek gibi... Herkes iyi okumalar :)

Agatha Christie - Ölüm Diken Üstünde


Ölüm Diken Üstünde (Death in the Clouds)

Agatha Christie

Altın Kitaplar

1992, İstanbul

ISBN: 975-405-324-3-

174 Sayfa

Çeviri: Gönül Suveren





Bu kitabı da 1992 yılında okumuştum. Ancak böyle şok edici bir finali olmasına rağmen niye hatırımda kalmamış onu bilemiyorum. Aklımda uçakta bir kadının öldüğü, Poirot'dan bile süphelenildiği gibi şeyler kalmıştı. Gerçi insan ilk gençlik yıllarında aklı bir karış havada oluyor. İyi bir kitapsever olmama rağmen demek yine de tam bir bilinçle ve kendimi vererek okumuyordum sanırım. Ancak iyi ki de hatırlamamışım, çünkü çok büyük bir keyif aldım ve çok kötü ters köşeye yattım. Katilden bir an için bile şüphelenmedim. Üstelik acıdım bile. Hala şoku atlattığımı söyleyemem.

La Bourget havalanından kalkan uçaktayız. Yolcuları tanıyoruz bir bir. İçlerinde bizim tatlı Poirot'muz da var. Ama deniz yolculuğundan ne kadar haz etmiyorsa hava yolculuğunu da sevmiyor Poirot. Koltuğuna gömülüyor ve midesini rahatlatmaya çalışıyor (Arabaları da sevmiyor aslında ona göre en güzel en güvenli yolculuk tren). İnmeye az bir süre kala Madam Giselle'nin öldüğünü farkediyor garsonlar. Yolculardan bir doktor hemen muayene ediyor ve bir krizden ölmüş olabileceğini söylüyor. Baba oğul Dupont'lar bir eşekarısı öldürdüklerini söylüyorlar. Doktor belki de krize bu neden olmuştur diyor ve Poirot o esnada yerde siyahlı sarılı bir diken farkediyor. Uçak havalanına indiğinde tüm yolcular alıkoyuluyor ve yapılan arama sonucunda bu dikeni atmaya yarayan boru Poirot'nun koltuğunda bulunuyor. Bunun üzerine Poirot olaya el koyarak şerefini temizlemek için çalışmaya başlıyor.

Şüpheliler arasında Poirot'nun da olması olaya güzel bir ilginçlik katmış. Bu kitap Doktor Who dizisinde de gündeme gelmişti. Agatha Christie'nin kayıp olduğu dönemde yaşadığı bir takım doğa üstü olayları daha sonra bu kitapta kullandığı işlenmişti dizinin yakın bir zamanda yayınlanan bölümünde. İzlemek isterseniz tık .   

Ölüm Diken Üstünde, Agatha Christie'nin en sevilen kitaplarından biri, okumadıysanız okumanızı kesinlikle öneririm.


Janet içini çekti "Size sekreterlik etmek oldukça zor. Başka?"
"Mösyö Duppont'a çorapları çok iyi yamadığınızı, düğmeleri çok iyi diktiğinizi söyledim"
"Yarın bunu da kanıtlamam gerekecek mi?"
Poirot mırıldandı. "Bu bakımdan benim sözlerimi olduğu gibi kabul etmeleri daha iyi olur heralde."



2 Mayıs 2011 Pazartesi

Nisan Ayı Kitap Ayracı


Ayın ayracının en önemli özelliği kendim yapmış olmam. Daha keçe işinde yeniyim :) Yaptığım ilk keçe bookmarker da Hercule Poirot'ya bir saygı duruşu oldu. Biraz acemice oldu ama ben sevdim. Umarım siz de beğenirsiniz.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...