21 Ağustos 2010 Cumartesi

Stuart Kelly - Kayıp Kitaplar Kitabı


Kayıp Kitaplar Kitabı (The Book of Lost Books)

Stuart Kelly

Bilgi Yayınevi

2009 Ankara

ISBN: 978-975-22-0285-6

477 Sayfa

Çeviri: Hakan Gür




Homeros'tan Dante'ye, Jane Austen'den Georges Perec'e kadar pek çok yazarın istekleri ya da istekleri dışında yazdıklarının nasıl kaybolduklarına dair çok güzel bir kitap Kayıp Kitaplar Kitabı. Meğer okuyamacağımız ne çok kitap varmış diye düşündürüyor. Zaten sağlam kitap kurtları var olan kitapların bile hepsini okuyamamanın verdiği hezeyanı yaşarken bir de kayıp kitapların üzüntüsü ona ekleniveriyor ki bu da biraz daha depresif bir durum yaratmıyor değil. Geçenlerde Kafka Haftasında Max Brod'un edebiyat dünyasındaki önemini ısrarla belirtmiştim. O olmasa Kafka'yı okuyamacaktık. Ancak herkes Kafka kadar sağlam bir dosta sahip değil anlaşılan.


Antikçağ ve Ortaçağ eserlerini kayıpları zaman sebebiyle normal karşılanabilir elbette. Ancak insanoğlunun savaş arzusu pek çok şeyin yanında sanat eserlerini de yok etmiştir. Çok değil yakın bir geçmişte Amerikan askerlerinin Irak'a getirdikleri demokrasi! sırasında Bağdat Müzesinin yağmalanmasını hatırlayın. Binlerce yıllık eserler hala kayıp.


Ancak yazarın ve batı dünyasının doğru bildiği yanlışı düzeltmek isterim. Kitapda İskenderiye kütüphanesinin Araplar tarafından yakıldığı yazılmış. Ancak Marcus Antonius ve Octavianus arasındaki savaşlar sırasında İskenderiye kütüphanesi yanmıştır.


Neler okuyamayacağım diye merak edersiniz bu kitap size göre. İyi okumalar.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Tim Seldin - Harika Çocuk Nasıl Yetiştirilir?

Harika Çocuk Nasıl Yetiştirilir?

Tim Seldin

Kaknüs Yayınları

2009 İstanbul

ISBN: 978-975-256-172-4

192 Sayfa

Çeviri: Tuğba Işık Ercan






Montessori Eğitimi son zamanlarda anne-bebek bloglarının gözdesi olan bir konu. Bir kaç yerde bende bu eğitim üzerine bir şeyler okuyunca konuyu daha derinlemesine araştırmaya karar verdim ve sıkı bir araştırmadan sonra Türkçe'ye çevrilmiş iki kitap buldum. Bunlardan ilki Tim Seldin'in kitabı. Öncelikle kitap tasarım bakımından çok hoş. Resimler, yazıların biçimi, yanlarda verilen bilgi kutucukları ile çok rahat okunan, neşeli bir kitap. Tabii kitabın adına bakıp da tipik kişisel gelişim kitabı gibi algılamayın. "Harika Çocuk" tanımı Montessori Eğitimine uygun yetişmiş, dünyayı keşfetmeye meraklı, kendine güvenen, bağımsız, dikkatli ve saygılı çocuk olarak kısaca tanımlanabilir. Yazar çocukken Montessori Eğitimi model alan bir okula gitmiş ve daha sonra aynı okulda öğretmenlik yapmış. 25 yıldır da okulda idareci olarak çalışıyor. Böylece yazarın yaşam tarzı haline gelmiş Montessori Eğitimi.

Nedir Montessori Eğitimi? Bu eğitim modeli çocuğun doğumu ile başlayan bir süreç. Sistem çok yönlü olduğundan bütün ya da parçalar halinde uygulanabilmesi ile oldukca etkili. Yüz yıldan fazla bir süredir tecrübe edilen Montessori sistemini uygulamak için Montessori öğretmeni olmak ya da Montessori Okulu olması gibi bir zorunluluğun olmadığını belirtiyor yazar. Zaten şu an Ankara'da bir kaç tane okul var. Önümüzdeki aylarda İstanbul'da tamamen veli destekli bir Montessori okulu açılacak.

Maria Montessori 1870 yılında İtalya'da doğdu. O yıllarda kadınların sosyal alanda olmaları hoş karşılanmıyordu ancak buna rağmen Maria Montessori pek çok engeli aşarak İtalya'da ilk kadın doktor olmayı başardı. Kariyerinin ilk dönemlerinde fakir çocukları ücretsiz tedavi ederken sistemini geliştirmeye başladı. Çocukların çok büyük bir potansiyel ile doğduklarını fark etti ve bu potansiyel doğru bir şekilde yönlendirildiğinde gelişebileceğini keşfetti. Bunu ispatlamak için 1907 yılında varoşlarda bir kreşin idareciliğini üstlendi. Fizik şartları kötü olan kreşte, çocuklarda öfkeli, sabırsız ve düzensizdi. İlk olarak temel temizlik ve benzeri işlerde nasıl yardım edeceklerini öğrenen çocuklar zamanla yemeklerin hazırlanmasından servisine kadar her işe katkıda bulundular. Bir süre önce olumsuz özellikleri olan çocuklar nazik olmuşlardı. Montessori küçük çocukların büyük eşyalar ile rahat edemediklerini fark edince boylarına uygun masa, sandalye, tabak, çatal v.s yaptırdı. Yerde oturmayı sevdiklerinde küçük birer halı vererek oyun alanlarını belirlemelerini istedi. Böylece zaman içinde bu kreş dünya çapında ilgi gördü. Bu okulları yaygınlaştırmak için doktorluğu bıraktı ve bu işe kanalize oldu.

Kitap pek çok Montessori Eğitimine uygun faaliyet sunuyor. Hepsi birbirinden eğlenceli. Henüz Türkiye'de emekleme aşamasında bile olmayan bu sistemi kitap sayesinde evinizde rahatlıkla uygulayabilirsiniz.

Kitabı okumaya başlarken yanıma post-it, kalem ve not defterimi almıştım bolca not alırım diye düşünerek. Ancak kitabın kendisi baştan sona not alıncak birbirinden güzel fikirler, öneriler ve bilgilerle dolu. Haliyle dönüp dönüp tekrar okuyacağım bir kitap. Yukarda bahsettiğim ikinci kitap ise Emel Çakıroğlu Wilbrant'ın "Maria Montessori Yöntemiyle Çocuk Eğitimi Sanatı". Önümüzdeki ay okunacaklar listemde.

Daha fazla bilgi için Montessori Eğitimi Bloguna bakabilirsiniz.

10 Ağustos 2010 Salı

Ahmet Hamdi Tanpınar - Huzur



Huzur

Ahmet Hamdi Tanpınar

Dergah Yayınları

2009 İstanbul

ISBN: 978-975-995-110-8

391 Sayfa







Ahmet Hamdi Tanpınar kendini çoktan ispatlamış kült bir yazar, benim yazacaklarım beyhude olabilir, bunun bilincinde olduğum için de nasıl yazsam diye kara kara düşünüyorum. Bu işe hiç kalkışmasa mıydım acaba? Klişe sözü tekrar edeyim o zaman; sürç-ü lisan edersem afola...


Ahmet Hamdi Tanpınar'ın (1901-1962) en tanınan romanlarından biri olan Huzur ilk olarak 22 Şubat - 2 Haziran 1948 tarihlerinde Cumhuriyet Gazetesi tarafından tefrika edilmiştir. 1949 yılında ise kitap olarak basılmıştır.


Roman edebiyat otoriteleri tarafından Türk Edebiyatının en önemli aşk romanlarından biri olarak tanımlanır.

1939 yılında İstanbul'da tanık olduğumuz Nuran ve Mümtaz'ın imkansız aşkını anlatır. Nuran eşinden yeni ayrılmış bir çocuk annesi bir kadındır. Mümtaz ile ortak tanıdıkları vesilesiyle tanışırlar ve yaz boyunca İstanbul eşliğinde aşklarını yaşarlar. Sonbaharda evlenmeyi düşünürler. Ancak mevsim sonbahara döndükce aşkları imkansız bir hal almaya başlar. Çevrenin baskısı Nuran'ı daraltır.


Roman 4 bölümden oluşuyor ve her bölüm 4 ana karakterin adını taşıyor; İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz. Romanın adı gibi bir iç huzur arayan Mümtaz'ın gözünden olayları okuyoruz. II. Dünya savaşı arifesinde yaşanan gerginlikler de romana ahenk katan bir öge. Romanın en ilginç karakteri bana göre Suat. Suat eski Türk filmlerinde Önder Somer'in (ki çok severim, kendisini rahmetle anıyorum) oynadığı karakterin bir prototipi. Okumak isteyenlerin olabileceğini düşünerek çok da detay vermek istemiyorum. Eğer Kürk Mantolu Madonna'yı sevdiyseniz Huzur'u da seversiniz. Ayrıca belirtmek gerekir ki İstanbul ve alaturka müzik roman boyunca öyle güzel eşlik ediyor ki onlarda birer karaktere dönüşüyorlar.

Tanpınar'ın çok hoş bir özelliği var kahinlik mi desem yoksa engin bir öngörü mü? Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde çizdiği atmosfer tam bir televole kültürüydü. Bu romanda da öyle bir cümle var ki bilmeseniz roman geçen sene yazıldı diye düşünürsünüz. Aynen aktarıyorum; "...çocuklarımızı muayyen yaşlara kadar okutmayı adet edindik. Bu çok güzel bir şey! Fakat günün birinde bu mekteplar sadece işsiz adam çıkaracak, bir yığın yarı münevver hayatı kaplayacak... o zaman ne olacak? Kriz..."


Tanpınar 60 yıl önce bu kadar üniversite açılacağını ve işsiz üniversite mezunlarının ortaya çıkacağını görmüş.


Tanpınar okumanız dileği ile...

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Kafka Haftası Kitapları: Dava, Şato, Amerika; Özlem Fırtına - Kafka ve Amerika Hayali

İtiraf etmeliyim ki Dönüşüm’ü ününden dolayı biraz da zorlanarak okumuştum. (Böcekler kabusum) O zaman Kafka ile ilgili bilgilerim Prag ile özdeşleşmiş olması, Dava, Şato ve Amerika isminde romanlarının olmasıydı. Dönüşüm’den sonra da fazla ilgimi çekmemişti. Kocaman bir hamam böceğine dönüşen Samsa’nın yerinde olmamayı dilemiş ve Kafka’yı bir süre daha rafa kaldırmıştım. Ancak sürekli “Mutlaka Okunması Gereken Kitaplar” listelerinde karşıma çıkmasıyla “Bir ara okusam” diyip duruyordum. Ta ki Roman Karakteri’nin Dönüşüm’ü okumasına kadar. Roman Karakteri’nin Haftada Üç Kitap projesine özenerek bende Kafka Haftası yapsam diye içimden geçirirken bir anda Roman Karakteri ve Biraz Şöyle Biraz Böyle’nin katılımıyla güzel bir etkinlik gerçekleştirdik. Gerçi elde olmayan bazı özel nedenlerle haftamız uzadı fakat biz Kafka dolu iki hafta yaşadık. Ben planladıklarımızdan farklı iki kitap daha okuyarak Kafka’yı daha da yakından tanıdım. Yıllar önce Prag’lı olması ve eserlerinden başka hayatına dair bir şey bilmediğim Kafka üzerine uzun uzun konuşabilecek bir kıvama geldiğim kanaatindeyim. Kafka gerçekten de kendine has bir yazar ve Kafkaesk terimini sonuna kadar hak ediyor. Yazdığı üç romanda tamamlanamamış olmasına rağmen sonunu tahmin etmek hiç de güç değil. Kafka ve kahramanları da iç içe geçmişler, bazen Kafka’nın kendisi mi yoksa romanın kahramanı mı ayıramıyorsunuz. Eserleri ne kadar karamsar, kasvetli bir atmosferde geçse de eğlenceli yanlarının da olduğunu söylemeliyim. Kafka’nın çözemediği bazı temel sorunlarını eserlerine yansıttığı fikrini Özlem Fırtına dahil olmak üzere Kafka üzerinde çalışan herkes bu görüşü paylaşıyor. En önemli problemleri baba ve evlilik ile ilgili sorunlarıdır. Hemen hemen bütün eserlerinde bu iki temel sorun yansır. Babasına 1919 yılında “Brief an den Vater” –Babaya Mektup- başlıklı bir yazı kaleme almış ve babasından neden korktuğundan bahsetmiştir. Hayatına giren 4 kadın ile sağlıklı bir ilişki kuramamıştır. Mektuplarla ilişkilerini sürdürmüştür. Romanlarında da bastırılmış bir cinsellik göze çarpar. Nişanlanmasına rağmen hiçbir zaman evlenmemiştir. İlk romanı Amerika’da bunlara ek olarak Prag’dan ayrılma başka yerlerde yaşama arzusu göze çarpar, Kafka hayatı boyunca küçük yolculuklar dışında Prag’dan ayrılmamıştır. Kendisinin gidemediği Amerika’ya Kahramanı Karl Rossman’ı yollamıştır. Kahramanlarının isimleri bile Kafka’yı çağrıştırır. İlk romanı Amerika’da Karl Rossman, Dava’da Josef K. ve son olarak Şato’da K. Kafka’ya oldukça benzeyen bu kahramanlar bekar ve problemli bir tipoloji çizer. Kafka’ya göre bir kitap mutlu olmak için değil acı olayları yaşamak için okunmalıdır. Özlem Fırtına bu söze; “Neden olumsuz ve mutsuzluklarla dolu öyküler kaleme aldığı netleşmektedir.” yorumunu yapmıştır. Kafka’nın sonları ceza yada ölümle biter. Sonunu yazamadığı eserlerde bile bunlardan birini olacağı açıktır. Örneğin Şato’da huzur bulmuş gibi görünen K.’nın bir iki sayfa sonra öleceği nettir. Amerika’da ise son bölüm olan Oklahoma Tiyatrosu bana göre bir cennet tasviridir. Kahramanımız Rossman çoktan ölmüştür. Zaten Amerika romanı için Kafka tarafından düşünülen ilk ismi Kayıp’tır. Kaybolanın kahramanın kendisinin olduğu gayet açıktır. Üç romanın en belirgin ortak özelliği kahramanların yaşanan duruma önce itiraz etmesi, savaşması, sonra alışması ve adapte olması ve en nihayetinde de durumun ölüm yada ceza ile sonlanmasıdır. Max Brod yazarın üç romanı hakında şöyle demiştir: “Amerika romanı bir tez (suçsuz, bozulmamış bir insan), Dava antitez (elinden çıkıp giden suçsuzluğunu miskinlik içinde savunmaya çalışan biri) ise, Kafka’nın son büyük romanı Şato bunların adeta bir sentezidir; Kafka’nın yaşamının genel toplamı, onun bir Faust’udur.” (Max Brod, Kafka’da İnanç ve Umutsuzluk, İstanbul 2000)


Aslında Kafka ile yakın arkadaşı Max Brod ile var olmuştur. Eğer o Kafka’ya inanmasaydı, Kafka’yı tanıyamayacak, eserlerini bilemeyecektik. Kafka’nin yazıları arasında Max Brod’a yazılmış bir not bulunmuştur. Notta;


Sevgili Max son dileğim şu; Geride bıraktığım bütün yazıları, günceleri, müsveddeleri, mektupları, başkalarının ve benim olanları, çizdiğim resimleri, ayrıca sende de ne varsa tekine varıncaya kadar okumadan yakacaksın. Başkalarında bulunan bütün yazı ve resimleri benim adıma rica edip al. Sana vermek istemedikleri mektupları da hiç değilse kendilerini yakmasını söyle.Dostun Franz KAFKAyazmaktadır.


Max Brod arkadaşının bu son isteğini gerçekleştirmez ve ölümünden sonra birer birer Kafka’nın eserleri yayınlanır. Max Brod hiçbir zaman son isteğini gerçekleştirememenin verdiği bir üzüntü duymaz, o ona göre bunu yapmalıydı. Kafka’nın kendine has bir yeteneği olduğu aşikar ancak onu Max Brod yarattı dersek sanırım yanlış olmaz.


Kafka haftasında Kafka’nın üç romanı, Dava, Şato, Amerika; bir uzun öykü Ceza Sömürgesi;üç kısa öyküsü, Yasanın Önünde, Açlık Cambazı, Hüküm ve Özlem Fırtına’nın yazdığı Amerika romanın analizini okudum.

Dava (Der Prozess)

Franz Kafka

Sosyal Yayınlar

2003 İstanbul

ISBN: 9757384585

392 Sayfa

Çeviri: Arif Gelen





Kafka Haftasına Dava ile başladım. Dava 1925 yılında yazarın ölümünden sonra yayınlanmıştır. Romanın kahramanı Josef K, 30. yaş gününün sabahı tutuklanır; fakat neden tutuklandığına dair en ufak bir fikri bile yoktur. İlk olarak bankada çalışan arkadaşlarının doğum günü için yaptıkları bir şaka olduğunu zanneder. Ancak gerçek olduğunu anlar. Tutuklu olmasına rağmen bu durum onun gündelik yaşamını etkilemez ve bankadaki işine devam eder. Josef K. neden tutuklandığını anlamaya çalışırken diğer yandan kendisini nasıl savunacağını düşünür. Yargılanacağı mahkeme de son derece tuhaftır. Varoşlarda fakir insanların yaşadığı son derece bakımsız bir evde çatı katındadır. Mahkemelerde görevli olan mübaşirin karısı Josef K.’ya yardım edebileceğini yargıç ile ilişkisi olduğundan bahseder ve Josef K.’yı da baştan çıkarmaya çalışır. Bütün bu olayların arasında amcası durumu öğrenir ve tanıdığı bir avukata gitmeyi teklif eder. Avukatın yanında çalışan kadın da Josef K.’yı baştan çıkarır ve ona dava ile ilgili tavsiyelerde bulunur. İşler her geçen gün Josef K için daha karmaşık hale gelir. K neden ve kimin tarafından yargılandığını bulmaya çalışsa da başarılı olamaz. Dava bir yıl sürer ve 31. yaş gününde cezası infaz edilir. Her ne kadar distopik kitaplar arasında sayılmasa da bana okurken Orwell’in 1984’ünü anımsattı. Josef K.’nın etrafındaki herkesin bir şekilde mahkeme ile bir ilgisi ve ilişkisi var. Romanın sonlarına doğru Dönüşüm’ü okurken hissettiğim “Bu bir karabasan birazdan uyanacak” hissiyatı peşimi bırakmadı. Kafka belki o kadar karamsar olmasa Dava Josef K.’nın karabasandan uyanması ile sona erebilirmiş gibime geliyor. Romanda bastırılmış bir cinsellik göze çarpıyor bunda Kafka’nın kadınlarla sağlıklı bir ilişki kuramamasının etkisidir. Romanda en sevdiğim bölümlerden biri avukatın neler yapacağına, nasıl hareket edeceğine ilişkin yaptığı uzun konuşma, diğeri ise Ceza Sömürgesi’nde de yer alan kitapta Katedral’de bölümünde anlatılan “Yasanın Önünde” öyküsü.


Şato (Das Schloss)

Franz Kafka

Gün Yayıncılık

2003 İstanbul

ISBN: 9758722360

360 Sayfa

Çeviri: Orhan Tuncay



Haftanın ikinci kitabı Şato. Şato 1926 yılında yayınlanmış. Romanın kahramanı K, gecenin geç bir saatinde bir köye gelir. Yollar karla kaplı, hava soğuktur. K. bu köydeki şatoda kadastrocu olarak çalışacaktır. Geceyi geçirmek için hana giden K.’ya köyde kalabilme izni olup olmadığını sorduklarında K, şato tarafından kadastrocu olarak işe alındığını söyler. Önce kalmasına izin verilir ancak kısa süre sonra şatodan izin almadan handa geceleyemeyeceğini söylerler. Yabancı olduğu için dışlanan K.'nın akıbetini şatoya sorarlar. Telefonda ilk önce olumsuz yanıt verilir ancak ikinci telefonda kalma izni verilir. Daha sonra köy muhtarı, şatonun bir kadastrocuya ihtiyacı olmadığını söyler, onun yerine K.’ya okulda hademelik önerilir. Şatonun memurlarında Klamm’ın eski sevgilisi Frieda ve iki yardımsıyla okulda çalışmaya başlasa da öğretmenler tarafından yaptığı hiçbir şey beğenilmez ve okuldan kovulur. Önce şatoya daha sonra da şatonun gizemli memuru olan Klamm’a ulaşmaya çalışır fakat başarılı olamaz (Dava’da olduğu gibi) Şato ulaşılmazdır ve köy üzerinde büyük bir hakimiyeti vardır. Şatoya ulaşmak K. için bir saplantı haline gelir, her yolu dener fakat bu kendisini yıpratmaktan başka bir işe yaramaz. En sonunda şatodan bir memur ile bir görüşme ayarlar fakat uyuya kalır bu şansı da kaybeder. Roman tamamlanmamıştır ancak gidişatından sonunu tahmin etmek güç değildir. Şato’da Kafka kelime oyunları ile aslında romanı özetlemiş. Almanca’da das Schloss Şato anlamının yanında kilit anlamına da gelir. K.’nın ulaşmaya çalıştığı memur Klamm’ın adı aydınlatmak, açıklamak anlamındadır ve K. Klamm’a ulaştığı zaman her şeyin açıklığa kavuşacağına inanır. Ancak Klamm’ın varlığı bile şüphelidir. Şato’da ise en sevdiğim bölüm Frieda’nın Sitemi bölümü.
Amerika (Der Verschollene)
Franz Kafka

İthaki Yayınları

2006 İstanbul

ISBN 975-273-280-1

286 Sayfa

Çeviri: Şükrü Çorlu



Haftanın üçüncü romanı Amerika. Amerika Kafka’nın yazdığı ilk romanı 1911-1914 yılları arasında yazılmıştır. Roman 1927 yılında Amerika adı ile yayınlanmıştır. Daha sonra Kafka’nın notlarında ve günlüklerinden roman için “Kayıp” adını kullanıldığı anlaşılmıştır. Günümüzde her iki ad da kullanılmaktadır. 16 yaşındaki Karl Rossmann kendisini baştan çıkartan bir hizmetçi kızdan çocuğunun olması nedeniyle ailesi tarafından Amerika’ya gönderilir. Hizmetçi kız ne kadar suçlu gibi görünse de Karl’a bir iyilik yapar ve Amerika’da yaşayan dayısına mektup yazar. Mektubu alan dayısı limanda Karl’ı karşılar. Karl’ın dayısı varlıklı bir adamdır. Fakat kısa bir süre sonra Karl dayısının rızası olmadan bir aile dostlarının davetini kabul ettiği için dayısı tarafından reddedilir. Karl geceyi geçirmek için bir otele gelir. Orada İrlandalı Robinson ve Fransız Delmarche ile tanışır. Onlarla birlikte iş bulma umuduyla yola çıkar. Bir gün yürüdükten sonra acıkan arkadaşları ve kendi için yemek almaya bir otele girer. Orada baş aşçının yardımıyla asansörcü olarak iş bulur. Fakat yaptığı küçük bir hata yüzünden bir süre sonra işten çıkarılır. Mecburen Robinson ve Delmarche ile yaşamaya başlar. Onlar da Brunelda adında bir kadının yanında yaşamaktadırlar. Karl’ı Brunelda’ya hizmet etmesi için yanlarında alıkoyarlar. Son olarak Karl bir tiyatro ilanı görür ve oraya başvurur ve kabul edilir. Bu son bölüm olan Oklahoma Doğa Tiyatrosu bölümü daha önce de belirttiğim gibi bir cennet tasvirini anımsatmakta. Bu kadar naif bir son Kafka’ya göre değil. Onun romana uygun gördüğü “Kayıp” adı ile bağdaşması için Karl’ın ölmüş olması gerekir. Amerika benim en sevdiğim Kafka romanı oldu. Dava ve Şato kadar karamsar bir havanın olmaması bunda bir etken sayılabilir. Kahramanımız umutlu olması romanı daha aydınlık kılıyor. Bu arada yazmadan duramayacağım bir hata gözüme çarptı. İthaki Yayınlarının Kafka’nın hayatında yaptıkları yanlış göze çarpmayacak gibi değil. Kafka’nın hayatında önemli bir yer edinmiş en önemli özelliği olan ve romanlarında da bu özelliğine yansıtan bekar olmasıyla ilgili yapılan büyük bir hata. Kafka’nın Milena Jesenska ile evlendiğini yazmışlar. Bunu Kafka istemiş olsa bile zaten teorikte bu mümkün değildi, Milena zaten başkasıyla evliydi. Kendi metinlerinde bile mantık hatası gün gibi ortada; “Evlendiği Milena Jerenska (soyadı da yanlış ama olsun) ile 1920-1922 yılları arasında çok hareketli bir mektup alışverişinde bulundu.” Madem evlenmişler neden acaba hala mektuplaşmışlar o zaman. Niyetim dalga geçmek değil bu hata gözüme çarpar çarpmaz hemen yayınevine mail gönderdim ama sanırım mailleri okumuyorlar. Bu hata dışında İthaki’nin Amerika çevirisi gayet güzeldi bunu da belirtmek isterim.


Kafka ve Amerika Hayali

Özlem Fırtına

Alman Kitabevi

2006 İstanbul

ISBN 9789944504409

137 Sayfa





Üniversitemizin kütüphanesinde tesadüfen buldum bu kitabı. Kafka’nın Amerika romanı üzerine yazılmış çok başarılı bir analiz çalışması. Özlem Fırtına Kafka üzerinde çalışan bir akademisyen. Kafka’nın romanlarını bitirdikten hemen sonra okumam anlamlı oldu ve romanların kafamda belirgin bir yer etmesini sağladı. Üzerinden bir süre geçmiş olmasına rağmen hala izleri taze. Kitapta Kafka’nın hayatından eserlerinden bahsedildikten sonra, Amerika romanının analizi başlıyor. Kafka meraklıların okuması gereken bir inceleme.

Ve son bir not Prag’da Kafka’nın evi müzeye dönüştürülmüştür. Bakmak isterseniz tık tık…

1 Ağustos 2010 Pazar

Temmuz Ayı Kitap Ayracı


TATİL ATMOSFERİNE UYGUN :)

Kitap: Murathan Mungan, Celil Oker, Pınar Kür, Faruk Ulay, Elif Şafak - Beşpeşe



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...