30 Eylül 2011 Cuma

Agatha Christie - Koltuktaki Ölü


Koltuktaki Ölü (Sad Cypress)

Agatha Christie

Altın Kitaplar

1990, İstanbul

ISBN: 975 - 405 - 179 - 8

181 Sayfa

Çeviri: Gönül Suveren





Okudukça anımsadım, anımsadıkça sevdim. Benim için başlarken de özel ve anlamlıydı, zira canım arkadaşım Biblio'nun gözdelerindendi. O yüzden zor bir yazı olacak benim için. Kitap her ne kadar bir polisiye olsa da ben de bıraktığı tat çok farklı oldu. Kelimelere nasıl dökeceğimi bilemiyorum ancak Elinor'un yaşadığı şeyleri kendim yaşamışım gibi hissettim ve o kadar içime işledi ki hala etkisi altındayım.

Farklı bir Christie desem hata etmem sanırım. Benim okuduklarımın arasında olayın mahkeme aşamasına gelmiş olanını anımsamıyorum. Zaten Poirot da olaya geç dâhil oluyor. Christie, mahkeme salonu gerginliği ile fark yaratmış.

Genç ve güzel bir genç kız olan Elinor bir gün imzasız bir mektup alır. Hasta halası ile ilgili olan mektupta başka birinin halasını etkisi altına alarak mirası kendisine bıraktıracağından bahsetmektedir. Mektubu nişanlısına (nişanlısı hasta halanın kocasının yeğenidir) gösterir ve halasına bir ziyaret yapmaya karar verirler. Gitmeleriyle birlikte olaylar başlar.

Dediğim gibi Elinor karakteri çok etkileyici ancak bunun yanında öyle değişik katmanları olan bir roman ki. Özellikle Bayan Welman'ın aşkı insanın içini burkan cinsten.

Ne kadar iyi, güzel ve masum olsa da Mary bana çok itici geldi. Hele Roddy'i öldürmek geldi içimden. Vefa, sadakat konularında aşırı hassasım sanırım.

Kitabın ismi ve kapak resmi ise tam evlere şenlik Canım Biblio'nun da belirttiği gibi hem bu baskısı hem de yeni baskısındaki (Esrarengiz Sanık) ismi çok yanlış. Hele bu baskıdaki kapak felaket. Bu yaşlı adam kim? Romanda tamam bir yaşlı adam ölüyor ama olayın onunla alakası yok. Hâlbuki orijinal ismi o kadar yalın ve anlamlı ki; Sad Cypress Hüzünlü Selvi.

Kitabın oldukça başarılı film uyarlaması burada.

Siz en iyisi bu benim sığ yazımı bırakın Canım Biblio'nun güzel yazısını okuyun. O güzel yazı da burada.

Sonrada alın bu kitabı okuyun, polisiye türün de ne harika öyküler yaratacağına şahit olun.



28 Eylül 2011 Çarşamba

Eylül Ayı Kitap Ayracı

Üç boyutlu olduğu için biraz tuhaf çıktı ama aslı çok güzel ;)

16 Eylül 2011 Cuma

İyi Doğdun Agatha


Dün o kadar yoğundum ki çok sevdiğim A.C.'nin doğumgününü atladım. İyi ki doğmuşsun Polisiyenin Kraliçesi... Sen olmasaydın Poirot da olmazdı...Poirot olmasaydı edebiyat tatsız tuzsuz olurdu...

13 Eylül 2011 Salı

Agatha Christie - On Küçük Zenci

On Küçük Zenci  (And Then There Were None  - Ten Little Niggers - Ten Little Indians)

Agatha Christie

Altın Kitaplar

1988, İstanbul

ISBN: 975-405-022-8

191 Sayfa

Çeviri: Semih Yazıcıoğlu





On küçük zenci yemeğe gitti, birinin lokması boğazına tıkandı. Kaldı dokuz,


Dokuz küçük zenci geç yattı, sabah biri uyanamadı. Kaldı sekiz,


Sekiz küçük zenci Devon’u gezdi, biri geri dönmedi. Kaldı yedi,


Yedi küçük zenci odun kırdı biri baltayı kendine vurdu. Kaldı altı,


Altı küçük zenci bal aradı, birini arı soktu. Kaldı beş,


Beş küçük zenci mahkemeye gitti, biri tutuklandı. Kaldı dört,


Dört küçük zenci yüzmeye gitti, birini balık yuttu. Kaldı üç,


Üç küçük zenci ormana gitti, birini ayı kaptı. Kaldı iki,


İki küçük zenci güneşte oturdu, birini güneş çarptı. Kaldı bir zenci.


Bir küçük zenci yapayalnız kaldı, gidip kendini astı. Kimse kalmadı.


On Küçük Zenci bir baş yapıt, Agatha Christie'nin eserlerinin Everest tepesi. En polisiye sevmeyenlerin bile okuması gerek. Şahane bir kurgu. Aslında tam da polisiye denemez. Daha çok gerilim türünde, hatta öyle ki gerim gerim gerilip bir gün de okursunuz kitabı.

Bu kitap ilk 16 Kasım 1991 tarihinde okudum. Böyle diyorum çünkü 24 saat içinde okuyup bitirdim. Rüyama giren ilk kitaptır. O kadar  etkilendim ki, bir süre son sayfalarını tekrar tekrar okudum.

Bu okuma benim 4. okuyuşum oldu. İlk okuduğumdaki keyfi yine aldım. Öyle ilginç bir kitap ki o gerilimi kaç kez okursanız okuyun yine hissediyorsunuz. Çünkü atmosfer çok değişik.

Oldum bittim göller ve adalar bana gizemli gelir. On küçük Zenci'nin de beni çeken ilk yanı bu, bir adada geçmesi. Gizemli birinin daveti alan 10 kişi bir adada toplanırlar. İlk vardıklarında ev sahibinin bir süre gecikeceğini öğrenirler. Birbirlerini tanımayan bu on kişi yemek sonrasında yaşadıkları bir olay ile sarsılırlar ve bunun kötü bir şaka olduğunu sanırlar. Aslında o ev sahibi hiç gelmeyecektir ve kaderleri ile başbaşa kalacaklardır.

Romanın adı ilk yayınlandığında "Ten Little Nigers". Ancak daha sonra sanırım ırkçı olduğu düşünüldüğü için "Ten Little Indians" ve "And Then There Were None" isimleriyle basılmış. Ben "On Küçük Zenci" ismini seviyorum ve bu bendeki baskısındaki kapağı çok seviyorum. Gerçekten ürkütücü geliyor insana ama diğer yandan da değişik bir çekiciliği var kapağın. Yeni baskısındaki kapağı beğendiğimi söyleyemem.

Agatha Christie'nin bildiğim kadarıyla en çok ölüm olayının yaşandığı eseri. Her birinin odasına asılmış olan "On Küçük Zenci" tekerlemesi çok hoş bir gizem yaratıyor. Kitabın bir diğer hoş yanı zenci biblolar ile yaratılan gizem.

Ben çok seviyorum kitabı ve  çok detay vermemeye çalışıyorum çünkü böylesi şahane bir eseri okumanızı istiyorum. Hiç Agatha Christie okumadıysanız başlamak için biçilmiş kaftan. Ön yargınız varsa bu türe lütfen onu bir kenara bırakın ve kendinize bir "On Küçük Zenci" alın. Eminim beğeneceksiniz.Bunu okumadan Agatha Christie okumuş olmazsınız.  

Son olarak Canım arkadaşım Biblio'nun "On Küçük Zenci" yorumunu dört gözle bekliyorum. Eminim o benden çok daha güzel bir yazı yazacaktır.


Yeni baskısı



12 Eylül 2011 Pazartesi

Agatha Christie - Zehiri Kim Verdi?


Zehiri Kim Verdi? (Murder is Easy)

Agatha Christie

Altın Kitaplar

2007, İstanbul

ISBN: 975-405-608-0

190 Sayfa

Çeviri Gönül Suveren




"Sizden kimse şüphelenmediği sürece istediğinizi öldürmek o kadar kolaydır ki."

Kitap için "Zehiri Kim Verdi" ismi pek olmamış. Orjinal ismi "Murder is Easy" kitabın bazı yerlerinde zikredildiği için "Cinayet Kolaydır"  veya benzeri bir şey daha uygun olurdu. Konusu da zaten bu çerçeve içinde geçiyor.

Küçük bir köy olan Wychwood'da arka arkaya ölümler gerçekleşir. Miss Pinkerton ise bu olaylardaki garipliği fark eder. Hatta yakında iki kişinin daha cinayete kurban gideceğini düşünür. Bu iddiaları yerel polis dikkate almaz ve o da durumu anlatmak için Scotland Yard'a gider. Trende giderken doğuda polislik yapmış ve henüz İngiltere'ye yeni dönmüş olan  Luke Fitzwilliam ile sohbet etmeye başlar. Sohbet sırasında şüphelerinden bahseder. Luke Fitzwilliam bu konuşmalara pek de inanmaz  ama içinden Scotland Yard'ın onu kırmadan bu işi atlatacaklarını düşünür. Ancak gazetede trende tanıştığı kadının ölüm haberi ile karşılaşınca olayı hafife aldığını düşünür ve olayları araştırmak için köye gider.

Olayların çözümünde Luke Fitzwilliam epey bir yol kateder. Başmüfettiş Battle'ın adı geçse de, Battle ancak son sayfalarda ortaya çıkar.

Keyifli bir okuma oldu. Gerçekten aklımının ucundan bile geçmeyen biri çıktı katil. Ancak son sayfalara doğru Luke ile birlikte yavaş yavaş anlıyorsunuz katil kim?

Romanın epey değiştirilmiş film uyarlaması burada ancak yine de romanını okumanızı öneririm.


7 Eylül 2011 Çarşamba

Agatha Christie - Ölüden Mektup Var

Ölüden Mektup Var (Poirot Looses A Client)

Agatha Christie

Altın Kitaplar

1997, İstanbul

ISBN: 975-405-038-4

172 Sayfa

Çeviri: Gönül Suveren



Türkçe ismi tam oturmuş şahane bir Agatha Christie polisiyesi. Başrolde Poirot ve Hastings. Bir hayli zengin olan Miss Arundell talihsiz bir kaza geçirir. Kazadan sonra yatağında yatarken olayı düşünür ve Poirot'ya bir mektup yazarak şüphelerini belirtir. Poirot mektubu alır ve olay ilgisini çeker. Hanımı ziyaret etmek için yola çıkarlar ancak yaklaşık 2 ay önce Miss Arundell'in öldüğünü öğrenirler. Mektup neden geç gelmiştir? Miss Arundell'in şüphelendiği neydi? Ölümü normal mi yoksa cinayet mi? İşte bizim tatlı Poirot'muzun çözmesi gereken sorular bunlar.

Poirot ile Hasting diyalogları her zaman ki gibi muhteşem. Poirot'nun bilgi toplamak için kendini farklı biri göstermesine bayıldım. Ayrıca kitabın bir diğer kahramanı Bob. Bob bir köpek ve sonunda onun yeni bir sahibi olması beni ayrıca mutlu etti.

Bu kitap bana 1992 yılında doğumgünümde hediye olarak gelmişti. O zaman bile Agatha Christie severliğim arkadaşlarımın arasında biliniyormuş demek. Hemen okumuştum kitabı ancak katili hatırlamıyordum. Hikayeyi az çok biliyordum. Bu okumamda da katili tahmin edemedim. Aslında epi topu 4 aday olmasına rağmen yine de sürekli fikir değiştirdim. Ancak yine de Poirot açıklayana kadar katil hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Daha önce belirttiğim gibi fazla da bulmaya uğraşmak istemiyorum çünkü katili Poirot'nun ağzından duymak benim için büyük bir zevk.

Yine büyük bir keyif ile okuduğum bir kitap oldu. Kitabın yeni baskısındaki ismi Sessiz Tanık.



5 Eylül 2011 Pazartesi

Elif Şafak - İskender


İskender

Elif Şafak

Doğan Kitap

2011, İstanbul

ISBN: 978-605-09-0251-8

443 Sayfa

Çeviri: Omca A. Korugan




İskender ne çok tartışıldı, çoğu arkadaşım iyice popüler ve medyatik olan Elif Şafak'ı kınayıp baştan okumayı reddetti. Radikal Kitap ekinde Elif Şafak okumadan eleştirenlere kırıldığını belirtmişti. Haklıydı da. Ben sadece okumadan kapağı eleştirmiştim. Ancak bir kadın yazar olarak bir erkek karakteri canlandırmanın zorluğuna bir gönderme olacağını düşünerek geri adım atmıştım.  Okuduktan sonra ise kapağı eleştirmekte haklı olduğumu düşünüyorum. Herşeyden önce o kapaktaki İskender, benim okuduğum İskender değil. Ayrıca gayet güzel bulduğum Elif Şafak'ı çirkinleştirmekten öteye gidememiş, maksadını bulamamış bir kapak olmuş. Kadın yazarın bir erkek karakter yaratmasına gönderme yapması bakımından, kapakta erkek Elif Şafak olmasına gerek yoktu. Bana göre kitabın adı da İskender olmamalıydı. Zira İskender baş karakter değil, hal böyle iken kapakta İskender'in olmasına da gerek yoktu.

İtiraf etmek gerekirse zor okuduğum bir kitap oldu. Yani alıp beni sürüklemedi. İlla bitireyim diye saatlerimi harcamadım. Yaklaşık 3 haftada okuyarak son yıllarda en uzun sürede okuduğum kitap oldu.

İlk olarak şunları yazmak vardı kafamda; Aslında son günlerde tanık olduğumuz namus töre cinayetlerinden olan hikayede gereksiz o kadar çok karakter ve detay var ki. Oku oku bitmiyor. Zaten kitap çok boyutlu, onu takip edeceğim derken bir de yan karakterlerin hikayelerini takip etmek zorluyor okuru. İskender'in yazdığı mektuplarda el yazısı fontu kullanmak hoş bir fikir ancak gözleri çok yoruyor bu karmaşa içinde.

Aslında hala böyle düşünüyorum ancak 410. sayfada bunların bir kısmının gerekli olduğunu anlaşılıyor. Final beklenmedik bir biçimde gelişiyor ki zaten aslında sonunu en başından bilmek ve okumaya devam etmek gerçekten anlamsızdı böylesine bir sürprizi hakediyor okur.

Kısacası İskender'e karşı ne hissedeceğimi bilmiyorum. Sanırım Aşk'tan daha güzel buldum. Ancak yine de çok da beğendiğimi söyleyemiyorum. Bir fazlalık var sanki hikayede. Bana kalsa ben sadece Pembe ile Elias'ın hikayesini okumak, Elias'ın uzun uzun yemek yapmasını izlemek isterdim.

Ancak eleştirmek elbette kolay, haksızlık etmek de istemiyorum. Netice de emek bambaşka birşey. Genel itibariyle olumsuz olmama rağmen iyi ki Elif Şafak var diyorum.

Bu arada sevimsiz bulduğum bir detay Doğan Kitap gibi büyük bir yayınevinin yapmasını beklemediğim bir hata. Bölüm başlıklarında kullandıkları font Türkçe karakter içermiyor ve bu da çirkin bir görüntü oluşturuyor. Üşenmedim taradım.  

2 Eylül 2011 Cuma

Eylül'de Christie

Bir aydır evdeyim ve bir aydır İskender okumaya çalışıyorum. Ramazan olduğu için günlerimi kızımla oynarak ve dinlenerek geçirdim. Canım çok da okumak istemedi. Zaten İskender'i bitirdikten sonra eskiden okuyup da çok sevdiğim kitaplarımdan bazılarını okumayı planlamıştım. Yeni kitap okumayacaktım. İskender'i bugün  yarın yazacağım. Ama ondan önce Eylül okuma planımız.

Sevgili Biblio ile yeni bir Christie okuması yapıyoruz. Bildiğiniz üzere Nisan ayında ALES'e girmiştim ve bana şans getirmesi ve moral vermesi için bir ay boyunca Sevgili Biblio ile birlikte Christie okumuştum. Şimdi Ekim'de gireceğim ÜDS için de aynı şeyi uygulamayı düşündüm, Canım Biblio'da beni kırmadı. Çok heyecanlıyım umarım bana yine şans getirir. A.C. Eylül'de Christie okumamızın bir nedeni de Agatha Christie'nin doğumgünün 15 Eylül olması. Doğumgününü onu okuyarak kutlamış olacağız.

Benim okuma planım şöyle:

1937 Ölüden Mektup Var - Poirot Loses a Client
1939 Zehiri Kim Verdi - Murder is Easy
1939 On Küçük Zenci - Ten Little Niggers
1940 Koltuktaki Ölü - Sad Cypress
1940 İskemlede Beş Ceset - One, Two, Buckle My Shoe

Bunlardan sadece Zehiri Kim Verdi'yi ilk kez okuyacağım diğerleri çok seneler önce okuduğum ancak çok fazla anımsamadıklarım. Güzel bir Eylül ayı olması dileğimle iyi okumalar :)


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...