30 Kasım 2010 Salı

Agatha Christie Okumaları Kitapları: Meçhul Düşman, Dört Neşeli Arkadaş, Kızlara Suikast


Meçhul Düşman (The Secret Adversary )

Agatha Christie

Ak Kitabevi

1963 İstanbul

224 Sayfa

Çeviri: Nihal Akkaya





Agatha Christie Okumalarına bir gün geç başladığım için bir gün geç bitti. Okuduğum üç kitabında ortak yanı sahaflardan alınmış olmasıydı. İçlerinde en yenisi 1979 yılı baskısı ile Dört Neşeli Arkadaş idi. Aslında okuma planımı yapmış ve kafamda 2010 yılını fiilen bitirmiştim. Meçhul Düşman listemdeydi ancak diğerlerini yeni yıla bırakmak niyetindeydim. Fakat Sevgili Banu ve Biblio'nun yeni bir hafta planladıklarını duyunca dayanamadım ve iştirak ettim. Zaten bana Agatha Christie denmesi yeterli, işi gücü bırakırım.

Gelelim Meçhul Düşman'a. Kitabın bende değişik bir hatırası var. Sevgili Biblio'nun Agatha Christie malumatı malum. (Niye böyle eski kelimeler yazıyorum sanırım 60'lı yılların dilini okuyunca etkisinde kaldım) Ona Christie'yi kronolojik sırayla okuyacağımdan bahsetmiş ve 2. sırada yer alan The Secret Adversary adlı kitabın baskısı olup olmadığını sormuştum. Sevgili Biblio "NTV yayınlarından çıkan Gizli Düşman adı ile çizgi roman olarak basılan kitabın 60'lı yıllarda eski bir baskısının olduğunu"söyledi. Ben internette bakınırken kitabı buldum ve satın aldım. Pırıl pırıldı, soğuk damga ile eski sahibinin adı kapağına basılmıştı. Çok mutlu oldum. Ancak geçenlerde sevgili Biblio'da bu kitabın eksik olduğunu öğrendim ve gerçekten üzüldüm. Bu kadar engin bilgisiyle onda olmayı hakediyordu. Sevgili Biblio nazik bir şekilde "Başka bir Meçhul Düşman'ın kendisini beklediğini " söyledi. 
Kitap 1922 yılında yayınlandı. Agatha Christie'nin daha sonra başka romanlarında da karşımıza çıkacak olan Tommy ve Tuppence karakterlerinin ilk kitabı. Öykü Lusitania adlı yolcu gemisinin batması sırasında gizemli bir kişinin, bir genç kıza gizli bir takım kağıtları vermesiyle başlıyor. Tesadüfi bir şekilde bu olayla ve dedektiflikle alakası olmayan iki eski arkadaş Tommy ve Tuppence'in olaya dahil olmalarıyla serüven başlıyor. Kitap nedendir bilinmez pek Agatha Christie romanı gibi gelmedi. Gereksiz detaylar biraz sıktı. Takdir edersiniz ki nerede mükemmel Poirot, nerede acemi Tommy ve Tuppence. Ama yine de sonunda Mr. Brown'nun kimliği şaşırtıcı.  





Dört Neşeli Arkadaş (The Seven Dials Mystery )

Agatha Christie

Altın Kitaplar Yayınevi

1979 İstanbul

172 Sayfa

Çeviri: Gönül Suveren



Bu kitabın bende özel bir yeri var. Kısa bir süre önce Sahaflar Festivali olmuştu. Sevgili arkadaşım Cemre festivale giderken istediğim bir kitap olup olmadığını sordu. Bende bir süre arayıp da bulamadığım Dört Neşeli Arkadaş'tan bahsettim. Cemre'nin kitabı bulması bana müthiş bir sürpriz oldu. Kitabı almak için yanına gittiğim de bana hediye ettiğini söyledi. Çok duygulandım. Hem kitabı bulduğu için hem de büyük bir nezaket ile bana hediye ettiği için. Tekrar kendisine teşekkür ederim. 
Kitaba gelirsek Köşkteki Esrar kitabında tanıştığımız karakterlerden tanıdıklar var. Başta Baş Müfettiş Battle, Bill Eversleigh, Lord Caterdam, Lady Eileen Brent, George Lomax. Yine benim favori karakterim Lord Caterdam oldu. Sadece onun hoş tespitleri için bile okunabilir. 
Olaylar uykucu Gerry Wade'a arkadaşlarının bir şaka yapmayı planlaması ile başlıyor. Erken kaldırmak için çalar saat alıp sabahın bir körüne kuran arkadaşlarını ertesi günü kötü bir sürpriz bekliyor. Öğlene kadar hala uyanmayan Gerry Wade'ın öldüğü ortaya çıkıyor ve işler karışıyor. Gizli Örgüt olmasa sanki daha iyi olurmuş gibi. Ancak yine de dediğim gibi Lord Caterdam bir fenomen. Özellikle hiç kimsenin sevmediği George Lomax kızına talip olduğundaki diyaloglar çok hoştu, tekrar tekrar okudum. Haftanın en sevdiğim ikinci kitabı oldu.


Lord Caterdam - Zavallı adamı neden vurdun?
Lady Eileen Brent - Ben vurmadım
Lord Caterdam - Kimseyi vurmamalısın. Bunu yapmamalısın. Gerçi bazıları vurulmayı hak ediyorlar ama olsun. Bu, türlü karışıklıklara neden olur. 




Kızlara Suikast - Cesetler Ağlamaz (Peril at End House)

Agatha Christie

Ak Kitabevi

1962 İstanbul

192 Sayfa

Çeviri: Va-Nü




Haftanın son kitabı yine sahaftan bulup aldığım şu an baskısı olmayan bir kitap. Kitap 1962 yılı basımı olmasına rağmen hiç kullanılmamış anladığım kadarıyla çünkü ben okuduktan sonra biraz dağıldı. Okunsaydı bu kadar temiz olmazdı, şanslıymışım. Kitap Agatha Christie'nin en bilinen eserlerinden ancak neden yeni baskısı yok bilmiyorum. Umarım yapılır. Kitapda en çok hoşuma giden Poirot'nun 60'lı yıllar diliyle konuşmasıydı. "Küçük kül rengi hücreler" tanımına bayıldım. Kitapdan yeni pek çok kelime öğrendim: Mağmum (gamlı), İstintak (soruşturma), Müellif (yazar), Alil (sakat- kötürüm) gibi.

Poirot ve Hastings dinlenmek için sayfiyede bir otele giderler. Orada tanıştıkları bir genç kızın son günlerde pek çok kez kaza atlattığını öğrenirler ve bu sırada Poirot kızcağızın şapkasındaki kurşun deliğini farkeder. Poirot kızın yaşadıklarının kaza olmadığını birinin ısrarla onu öldürmek istediğini düşünür ve bu olaya el koyar.

Kabul ediyorum çok çok iyi değildi ama haftanın en iyisiydi. Az şüpheli olmasına rağmen sonu yine beklenmedik. Çözüm bana "nayır nolamaz" dedirtti ki neyse gerçek çözüm o değilmişte, yüreğime su serpildi. Dediğim gibi çok iyi değildi ama Poirot özlemime iyi geldi. Eğer izlemek isterseniz burada. Uyarlamasını da büyük bir keyif ile izledim David Suchet'den daha iyi bir Poirot yok. :)
                          

23 Kasım 2010 Salı

Llosa Haftası Kitapları: Masalcı, Kent ve Köpekler, Yüzbaşı ve Kadınlar Taburu


Masalcı (El Hablador)

Mario Vargas Llosa

Can Yayınları

2005 İstanbul

ISBN: 975-510-675-8

234 Sayfa

Çeviri: Celal Üster





Llosa haftasına; yazarın 1996 yılında yazmış olduğu "Masalcı" ile başladım. Beni ilk çeken kitabın adı oldu. İlk satır ile birlikte merakınız uyanıyor ve tüm kitap boyunca devam ediyor. Kurgu gayet başarılı. Kitapta asıl hoşuma giden mitolojik öğelerin olmasıydı belki de. Daha önceki eserlerinde Llosa gayet realist bir yazar olarak anılırken, "Masalcı" ile mitolojik öğelerle bezeli bir öykü anlatıyor. Belki, bu tespiti yapanları hayal kırıklığına uğratmış olabilir. Ancak mitos olarak zengin bir coğrafyanın yazarı olan Llosa'nın bu konuda yazmaması beni üzerdi.

Yüzünde ürküten bir doğum lekesi ile dünyaya gelen Perulu bir Yahudi olan Saul Zuratas'ın değişiminin öyküsü olan "Masalcı" farklı bir kıtada, Floransa'da başlıyor. Saul'un kadim dostu Perulu bir aydın, bir sanat galerisindeki "Amazon Ormanı Yerlileri Sergisi"ni gezerken bir fotoğrafa takılıp kalır. Uzun yıllar önce duyduğu, yerlilerin "Hablador" dedikleri Masalcı'nın resmini gördüğünde hafif bir şok geçirir. Önce, resmin çekilmesine yerlilerin nasıl izin verdiğini düşünür, ardından da resimdeki adamı tanıdığını fark eder.

Arka kapakta Saul Zunaras'ı, Prens Mişkin'e ve Kafka karakterlerine benzediği belirtilmiş. Prens Mişkin'e benzemesine bir dereceye kadar katılıyorum, ancak Kafka karakterlerine ben en azından benzetemedim.
En sevdiğim Llosa kitabı "Masalcı" oldu. Nedeni belki sadece kişisel zevkimden kaynaklanıyordur. Yerlilere, Güney Amerika'ya, mitoslara ilginiz varsa mutlaka okumalısınız.

"Dedi ki:" Eğer dingin yaşar, sabrını yitirmezsen, düşünecek ve anımsayacak zamanın olur. Böylece yazgınla buluşursun belki de. Belki de mutlu yaşarsın. Öğrendiklerini unutmazsın. Sabrını taşırır, zamanı alt etmeye kalkarsan, dünyanın düzeni bozulur. Ruhun örümcek ağına yakalanır. Kargaşadır bu. Olabilecek en kötü şey. Hem bu dünyada, hem de yürüyen adamın ruhunda..."


Kent ve Köpekler (La Ciudad y los Perros)

Mario Vargas Llosa

Can Yayınları

1984 İstanbul

444 Sayfa

Çeviri: Roza Hakmen






Yazarın ilk yazdığı kitap olan "Kent ve Köpekler", haftanın 2. kitabıydı. İlk yazdığı kitap olmasına rağmen tüm dünyada büyük ilgi gören ve pek çok dile çevrilen "Kent ve Köpekler" aynı zamanda yazarın otobiyografik sayılan bir kitabı. Yazar askeri okulda geçirdiği iki zorlu yılın deneyimlerini bu kitaba aktarmış. Kitaba adını veren kent Peru'nun başkenti Lima, Köpekler ise askeri kolejin öğrencileridir.

En çok bilinen ve en çok okunması tavsiye edilen kitap olduğu için özellikle bu kitabı bulmak için çaba sarf etmiştim. Oldukça maskulen deneyimlerin anlatıldığı kitap - çömezlere yapılan eziyetler, kavgalar, cinsellik, erkekliğe geçiş gibi, - bana göre değildi. Sanırım erkek okurlar daha fazla severler. (Sevgili Özgür şu an yazısını yazmış bulunmakta ama etkilenmemek adına henüz okumadım o nasıl buldu merak içindeyim :) )

Anlatım biraz karışık, diyaloglar iç içe ve takip etmek biraz zor. Özellikle şiddet içeren sayfaları okumakta zorlandım. Belki de bu beni biraz kitaba karşı mesafeli durmama neden olmuş olabilir. Ancak yine de bu kitabı okumasam Llosa külliyatı eksik kalırdı. Ben çok sevmedim ancak dediğim gibi Llosa'nın yazarlığında önemli bir eser. Kararı size bırakıyorum.





Yüzbaşı ve Kadınlar Taburu (Pantaleon y las Visitadoras)

Mario Vargas Llosa

Ayrıntı Yayınları

1988 İstanbul

247 Sayfa

Çeviri: Sargut Şölçün




Okuduğum en son, en ironik ve eğlenceli kitap "Yüzbaşı ve Kadınlar Taburu" oldu. Nasıl eğlenceli olmasın, dünyada en farklı iki kurumu bir araya getirip, bir de görev aşkı ile bezenmiş bir yüzbaşı karakteri yaratırsanız olur. İnce militarizm eleştirisiyle birlikte sağlam mesajı da olan bir kitap. Ancak "Kent ve Köpekler" gibi biraz kurgu karışık, diyaloglar kime ait bir nebze karışabiliyor. Ancak ufak bir gayret ve dikkat ile çok güzel bir kitap okumuş oluyorsunuz. Finali elbette biraz dramatik.

Sınırda görev yapan askerlerin sıcak iklim nedeniyle kabaran libidoları ile kasabanın namuslu kadınlarına, kızlarına tecavüz etmeleri üzerine artan şikayetlerle birlikte, Generaller radikal bir çözüm bulurlar: Orduya bağlı bir genelev kurulması. Bulanabilecek en görevine sadık adamı bulurlar - Yüzbaşı o kadar görev adamıdır ki askerlerin yemeklerinden sorumlu olduğu görevde; yemek kitapları okumuş, yeni tarifler denemiştir; üniformalardan sorumlu olduğu bir diğer görevde terziliğe merak salmış, moda dergileri okumuştur. Tam anlamıyla işin içine giren bir kişiliği vardır-. Bu kadar işine sarılan bir yüzbaşı ile genelevde çalışacak kadınlar arasında yaşanacak ilişki haliyle kaçınılmaz olur. Generaller bu görevin çok gizli yürütülmesini isterler, ailesine bile anlatması yasaktır. Üniforma giymeden görevini yerine getiren yüzbaşı, geceleri geç ve içkili bir halde gelmeye başlayınca karısının tüm kuşkularını üzerine çeker.

Maalesef kitabın yeni baskısı yok Ayrıntı Yayınlarının ilk bastığı kitaplardan olan bu kitabın bir an önce yeni baskısı yapılmalı. Kesinlikle okunması gerekli. Ben severek okudum.


Genel olarak Llosa'yı sevdim ve okuduklarımdan sonra Nobel Ödülünü almasına şaşırmadım. Okumaya devam edeceğim, en merak ettiğim diğer eserleri ; Yeşil Ev ve Sevgili Özgür'ün okuduğu Teke Şenliği. Umarım en kısa zamanda onları da okur, Llosa'yı daha da yakından tanırım. Kısaca okumadıysanız Llosa okumalısız.

Özgür'ün Llosa yazıları burada.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Agatha Christie Okumaları 22-28 Kasım 2010



Sevgili Biblio geçen hafta eksik Agatha Christie'lerine kavuşmasıyla Sevgili Biraz Söyle Biraz Böyle yeni bir Agatha Christie Haftası önerdi. Ben durur muyum? Hayır. Henüz Llosa haftamı bitirememişken bile aklım bu yeni haftada kalmasın diye hemen "Ben de varım" dedim. Ben bugün Llosa'mı bitirip yarın son sürat bu haftaya başlayacağım. Hiç bir şeyi de yarım bırakmayı sevmem. Ancak araklamayı severim zira görselim tamamen Sevgili Biblio'dan esinlenerek - ya da araklanarak- hazırlanmış olup Biblio'nun affına sığınıyorum. Ancak onun yaptığı kadar başarılı olamadığımın farkındayım. O görseli o kadar sevdim ki (Eline sağlık canım). Bu muhteşem görsel için lütfen tık tık.

Gelelim hangi kitaplar okunacak: Meçhul Düşman, Dört Neşeli Arkadaş ve Kızlara Suikast (Cesetler Ağlamaz).

Bu arada çok hoş bir şeyi paylaşmadan geçemeyeceğim "Ne Okudum" Ekşi Sözlük'e "Takip Edilesi Bloglar" da 499. entry olarak girmiş bulunuyor. :) Mutlu oldum...

Herkese keyifli okumalar...

19 Kasım 2010 Cuma

Ne Okudum 1 Yaşında

Geçen sene kasım ayının başında yeni doğan kızım için blog tutmaya başlamıştım. Bir süre sonra okuduğum pek çok kitap ile ilgili hafızamın zayıfladığını fark ettim ve "Neden okuduklarımı yazmıyorum" dedim. "Ne Okudum" böyle doğdu. Yazmaya başladıktan sonra böyle pek çok, birbirinden güzel bloglar olduğunu keşfettim. Sonra "Ne Okudum" keşfedildi. Bu bir sene içinde her okuduğum kitaptan sonra "İyi ki bu blogu yazmaya karar vermişim" dedim. Bana sayısız faydası oldu. En başta güzel dostluklar kurdum, birlikte okuma projelerimiz oldu ve olacak. Eskiden yapmış olduğum okuma sistemimi geliştirdim ve daha çok okumaya başladım.
Herkesin ilgi ve alakasına teşekkür ederim umarım sağlığım olduğu sürece okumaya ve okuduklarımı paylaşmaya devam ederim.

Not: "1" mumu kuzumun 1. doğumgünü mumu :) Umarım kullanmam da bir sakıncası yoktur ;)

14 Kasım 2010 Pazar

Heinrich Böll - Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru

Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru (Die Verlorene Ehre Der Katharina Blum)

Heinrich Böll

Can Yayınları

1998 İstanbul

ISBN: ISBN: 975-510-919-6

126 Sayfa

Çeviri: Ahmet Cemal


Kitabı ilk defa Sevgili Özgür'ün blogunda görmüş ve çok ilgimi çekmişti. Hemen okuma sözümü verip kitabı ilk fırsatta almıştım. Kafamda yazacaklarımı tartarken aklıma 90'lı yılların haberleri geldi. Hani şu Reha Muhtar'lı haberler dönemi. Nereden başladıysa o yıllarda özel kanalların ana haber bültenleri, haberden başka her şeyden bahsederdi. Çay bardağı yiyen, ağzı ile kamyon çeken adamlardan tutunda tarikat mağduru genç kızlara kadar. 2 dakikalık şöhretlerin miladı. O yıllarda haber izlemekten nefret etmiştim. Bu formatın bir sonucu mudur bilmem ardı ardına kaliteli haber kanalları yayına geçti de 2000'li yıllarla birlikte özel kanallar da artık bu işe bir son verdi. Hatta RTÜK uyardı yanlış hatırlamıyorsam. Şimdi neden bunlardan bahsettim. İletişimci kesildim birden. Kadın değil ama maalesef medya adamı rezil de eder vezir de. Gerçi sağolsunlar bizi düşünmek ve yargılamak gibi zor ve meşakkatli işlerden muaf tutuyorlar. Onlar bizim adımıza kim iyi kim kötü, haklı - haksız ayrımını yapıyorlar. İşte tam da Heinrich Böll kitabında bunu anlatıyor. Gerçi kitapda sadece bir gazetenin nelere kadir olduğu anlatılsa da günümüzde tüm medya organları Böll'ü haklı çıkarırcasına davranıyor.
Kendi halinde gayet muntazam bir hayatı olan Katharina Blum'un hayatı bir gecede değişiveriyor. Hem ne değişmek. Gazetenin eş, dost, akraba ile yaptığı röportajlar ve yalan yanlış haberleriyle genç kadın bir anda sokağa bile çıkamaz hale geliyor. Nedeni ise bir kanun kaçağı ile bir gece geçirmesi. Tüm hakaret, suçlama ve tacizlere başta gayet sağlam dursa da soruşturması sırasında "Gazete"nin yaptığı haberleri okuyunca cezasını kendi eliyle infaz ediyor. Bu haberleri yapan gazeteciyi röportaj verme sözü ile evine davet ediyor ve öldürüyor.
Konu belki başlangıçta yakın olduğumuz bir konu. Ancak gidişat ve son şok edici. Üslup ise çok sade. Okumak keyif veriyor. Böll'ün Nobel Ödülünü aldıktan sonra yazdığı kitabı hala güncel olanı gözler önüne seriyor.
Kitap, Beyaz Geceler gibi Ankara Tiyatrosu tarafından sahnelenmiş. İzlemek de muhteşem olurdu. Sözün özü; mutlaka okuyun.

11 Kasım 2010 Perşembe

F.M. Dostoyevski - Beyaz Geceler


Beyaz Geceler (Belıye Noçi)

F.M. Dostoyevski

İskele Yayınları

2005 İstanbul

ISBN: 975-9099-33-0 

128 Sayfa

Çeviri: Elanur Bahar




Geçen ay Sevgili Biblio'nun Beyaz Geceler yazısını okuyunca uzun zamandır okuma listemin üst sıralarında olan, fakat bir türlü sıra gelmeyen bu kısacık eseri en kısa zamanda okuma sözü verdim. Elime gelen ilk kitabı aldım -ki bir hayli farklı yayınevinin bastığı bir kitap-. İlk 74 sayfa Beyaz Geceler öyküsüne ayrılmış. Geriye kalan sayfalar ise Dostoyevski'nin bilinen fakat benim bilmediğim bir diğer öyküsüne ayrılmış: Yufka Yürekli .

Beyaz Geceler ve Yufka Yürekli öyküleri Dostoyevski'nin ilk öykülerinden (1848). Yufka Yürekli öyküsü beklenen ilgiyi göremeyince Dostoyevski politika ile ilgilenmeye başladı ve 1849 yılında komplo iddiası ile tutuklandı. Böylece hayatının en zor yılları başladı. Tam kurşuna dizilmek üzere iken af çıktı. Cezası 4 yıl kürek, 6 yıl hapis cezasına dönüştü. Bu iki öyküsü Dostoyevski'ye biraz uğursuz gelmiş olsa da hapishanede geçirdiği yıllar onun edebi kişiliğinin gelişimine katkı sağlamıştır.

Beyaz Geceler: 28 yaşındaki genç bir adamın dilinden anlatılan öykünün adı St. Peterburg'un uzun yaz günlerinden geliyor. Geceleri neredeyse hiç kararmayan bu gecelerde geçen 4 günlük bir öykü. Anlatıcı o kadar yalnızdır ki, üst üste bir kaç gün gördüğü hiç tanımadığı yaşlı bir adamı arkadaşı olarak görür. Evlerle konuşacak, dertleşecek kadar da hayalperestir. Bir gece tesadüfen bir genç kızla ile tanışır. Genç kızda çok yalnız olduğundan şikayet eder ve birbirlerine yaşam öykülerini anlatmaya başlarlar.

Beyaz Geceler okuduğum en nahif öykülerden biriydi. Gereksiz detaylar, karakterler, olaylar barındırmayan saf, doğal bir öyküydü. Ruhumun temizlendiğini hissettim. Hüzünlü ama bir o kadar da insanı arındıran bir öykü. Uzun süredir okumak istediğimi belirtmiştim. Ama bu kadar ertelediğim için çok üzüldüm. Sevgili Biblio'ya bu muhteşem öyküyü okumama vesile olduğu için çok teşekkür ederim. Yazmasaydı belki bir süre daha erteleyecek ve ertelediğim için pişmanlığım katlanacaktı. Öyküde altı çizilen pek çok cümle var. En hoş olanları Sevgili Biblio'nun da alıntıladığı gibi :

"Ancak gençken yaşanabilecek olağanüstü gecelerden biriydi, sevgili okuyucu. Gökyüzünün aydınlığına, yıldızların parıltısına bakıp da "Böylesine güzel bir gökyüzü altında, gerçekten kötü insanlar, öfkeli ve hırçın insanlar nasıl bulunabilir!" diye düşünürsünüz. Bu düşünce yine gençlik düşüncesidir. Dilerim sizin yüreğiniz de olabildiğince uzun bir zaman genç kalsın."

Bir diğeri ise: "Toplayacağınız çalı çırpıyla yakacağınız ateş soğumuş kalbinizi ısıtmaya, ruhunuzu yeni bir alevle canlandırmaya, kanınızı damarlarınızda eskisi gibi hızla dolaştırmaya, gözlerinizi yaşla doldurmaya asla yetmeyecektir."

Yufka Yürekli: Arkadi İvanoniç Nefedov ile Vasya Şumkof aynı evde yaşayan ve aynı iş yerinde çalışan çok samimi iki arkadaştır. Bir gece geç vakitte eve gelen Vasya, arkadaşı Arkadi'ye nişanlandığını açıklar.  Vasya mutluluktan uçmaktadır ve evlendikten sonra hep birlikte yaşayacaklarına dair planlarını anlatır.  Arkadaşını bu kadar mutlu gören Arkadi de çok mutlu olur. Ancak Vasya'nın yetiştirmesi gereken bir işi vardır ve işler hiç de istediği gibi gitmez.

Beyaz Geceler'i çok sevdim ve kesinlikle okunmalı. Yufka Yürekli'yi de beğendim ama Beyaz Geceler kadar değil. En kısa zamanda okumanız dileği ile...

Not: 90'lı yıllarda Ankara Tiyatrosu Beyaz Geceler'den uyarladığı bir oyun sahnelemiş. Biblio'nun yazdığı gibi pek çok film uyarlaması olsa da tiyatro oyununu seyretmenin çok daha zevkli olacağını düşünüyorum.

9 Kasım 2010 Salı

Llosa Haftası İçin Son Çağrı :)

Daha önce Sevgili Özgür ile karar verdiğimiz üzere 2010 yılı Nobel Edebiyat Ödülünü alan yazarı Mario Vargas Llosa haftasına gelmek üzereyiz. Haftamız herkese açıktır ve katılımızdan mutluluk duyarız. Daha önce katılmak istediklerini söyleyen sevgili dostlarımız; Kara Kitap, Türker, Kitap Kurdu. Siz de bende Llosa okumak istiyorum derseniz buyrun.
Benim okuyacağım kitaplar: Masalcı, Kent ve Köpekler,  Yüzbaşı ve Kadınlar Taburu
Özgür'ün okuyacağı kitaplar: Kent ve Köpekler, Palomino Molero'yu Kim Öldürdü?, Teke Senligi
Kara Kitap'ın okuyacağı kitaplar: Julia Teyze, Palomino Molero'yu Kim Öldürdü?, Elebaşılar/Hergeleler

Mim...

Sevgili Gizem'den güzel bir mim geldi bana, güzel diyorum çünkü kitaplarla ilgili. Dün akşam kütüphanemin karşına geçtim, gözlerimi kapadım (bu sırada eşim ne yaptığımı sordu :) ) elim kitapların üzerinde dolaştı ve birinde kaldı. Seçilen kitap "Suç ve Ceza" Dostoyevski... Çok ilginç oldu zira şu an Dostoyevski okuyorum. "Suç ve Ceza" benim en sevdiğim ve herkesin okumasını tavsiye ettim bir klasik. Lise sondayken aldığım klasikler setinin bir parçasıydı ve o setten okuduğum 2. kitapdı (ilki Anna Karenina idi). O kadar sevdiğim bir kitap oldu ki daha sonra iki kez daha okudum. Bir başyapıt olan eseri eğer okumadıysanız hemen listenize ekleyin derim.
  
"Raskolnikov bu sonuçları düşünerek, tasarladığı işi yaparken kendisi söz konusuysa, bu hastalığın sızlanmalarından acı duymak diye bir meselenin asla var olmayacağı yargısına ulaştı. Elbette ki, planını eyleme dökme anında aklının veya iradesinin belaya bulaşması da olur şey değildi. Bunun gerçekleşmesi de epey yalındı, çünkü onun tasarladığı iş "suç olamazdı".

Bu mimi isteyen herkes cevaplasın istiyorum üç kişi seçmek çok zor. Sevgiler...



Mim Konusu: Kitaplığınızın karşısına geçin. Gözlerinizi kapatın. Derin bir nefes alın. Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin.

Şimdi gözlerinizi açın. Bir kitap seçmiş durumdasınız. O kitabı satın aldığınız ya da hediye gelmişte olabilir anı hatırlamaya çalışın. İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın.

Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin. Evet, ne güzel bir koku bu!

55. sayfayı bulun. Sayfayı tekrar okuyun. Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın. Daha sonra siz de arkadaşlarınızdan üç tanesine cevaplaması için gönderin.

Mim Kuralları: - Mimlenenler mimi cevaplamak zorundadırlar, mim bozulamaz.

- Mimin bozulması teklif dahi edilemez.

- Mim yalnızca 3 kişiye gönderilebilir.

- Karşılıklı mimlemeler yasaktır.

- Mim, her bir blog için sadece bir kez cevaplanabilir.

- Mim kurallarının ilk 6 maddesi değiştirilemez

6 Kasım 2010 Cumartesi

Virginia Woolf - Jacob'un Odası


Jacob'un Odası (Jabob's Room)

Virginia Woolf

İletişim Yayınları

2010, İstanbul

ISBN - 13: 978-975-470-881-3

216 Sayfa

Çeviri: Fatih Özgüven



Virginia Woolf ayım biraz gecikmeli olsa da bitti. Son kitabım sevgili Biblio'nun tavsiyesi üzere listeme aldığım Jacob'un Odası'ydı. İyi ki bu kitabını da okudum Woolf'un, yoksa epey bir kısım eksik kalacaktı. Puzzle'ın en büyük parçası Jacob'un Odasında gizliymiş. Planımın kasım ayına sarkmasının nedeni itiraf etmek gerekirse Woolf'un zor okunan bir yazar olması. Ama bu özellik onu okunamaz yapmıyor. Edebiyat tarihinin en özgün yazarlarından biri olan Woolf'u bu sene okumayı başardığım için önce kendimi tebrik etmek istiyorum. Bu sene epey bir sözümü tuttum. Arkadaşlarıma verdiğim sözlerimi de tutuyorum zira Jacob'un Odası'nın hemen arkasından Sevgili Biblio ile konuştuğumuz "Beyaz Geceler"e başladım. "Beyaz Geceler"in hemen arkasından da Sevgili Oklap'a daha önce verdiğim sözümü tutup Heinrich Böll'ün "Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru"nu okuyacağım. 
Kitabı dün bitirdim. 5 Kasım V For Vendetta izleyenler için özel bir gündür. İzlemediyseniz mutlaka izleyin. Guy Fawkes, İngiliz tarihinin en büyük vatan haini olarak kabul edilir. Fawkes, Westminister Sarayı’ndaki İngiliz Parlamento Binasını, aristokrasi zirvesi olan 5 Kasım 1605 günü havaya uçurmaya karar verdi. Komploculardan birinin saray çevresinden bir tanıdığına, saraydan uzak durmasını tavsiye eden bir mektup göndermesi sonucu komplo ortaya çıkınca; Fawkes, 5 Kasım gece yarısı parlamento mahzenlerinde bol miktarda barut fıçısıyla yakalandı ve idam edildi. Hala İngiltere'de 5 Kasım günü komplonun başarısız olması nedeniyle büyük gösterilerle kutlanır. Kitapda da (sayfa 77) Jacob, 5 Kasımı kutlayanları görür ve o an çok mutlu olduğunu hisseder.  Kitabı bitirdiğim gün ile kitapta bu olayın anılması çok hoş bir tesadüf oldu.
Guy Fawkes ve komplocular

Kitabın en hoş bölümü Jacob'un Yunanistan yolculuğunun anlatıldığı bölümler. Kitap boyunca sevdiğim yazarların Ksenephon, Euripides, Aeskylos, Sofokles ve Vergilius'un eşlik etmesi de ayrı bir tad oldu.  Vergilius'tan sevdiğim bir alıntı:
Libertas, quae sera tamen respexit inertem, candidior postquam tondenti barba cadebat, respexit tamen et longo post tempore venit. (Vergilius, Bucolica, 30)
Özgürlük güldü sonunda benim gibi tembele, çoğalmaya başlayınca sakalımdaki aklar. Geç kaldı ya neyse, yine de güldü yüzümüze.
Virginia Woolf, bu kitabında da İstanbul'dan bahsetmekte.

Gelelim Jacob'a  - Yazının bu bölümü kitabın sonu ile ilgili bilgi içermektedir- Ben her ne kadar uyarı koysamda zaten kitabı okumak için elinize aldığınızda arka kapağı okuduğunuz an Jacob'un öleceğini öğreniyorsunuz. Bu duygu ile okumaya başladığınız için, içinize kocaman bir hüzün yerleşiyor. İlk sayfalarda çocukluğunu okuduğunuz bu gencin hayatına şahit olurken ölümüne nasıl adım adım yaklaştığını biliyorsunuz ama elinizden bir şey gelmiyor. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi. Öleceğimizi bile bile aşık oluyoruz, mutlu oluyoruz, deliler gibi eğleniyoruz, kahkahalarla gülüyoruz. Ama bu bizimde bir gün apansız öleceğimiz gerçeğini değiştirmiyor. Bu kitabı okurken bir tanıdığım, 5 yaşındaki kızını kaybetti. O acı da bu kitaba eşlik etti durdu bir hafta boyunca. Sanırım Jacob'un Odası denilince tıpkı Biblio'nun daha önce bahsettiği gibi benim de içim hüzün dolacak. Ancak belirtmeliyim ki bu benim yaşadığım özel olaydan dolayı değil. Kitabın kendisi bahsettiğim gibi hüzünlü. Virginia Woolf, Yunanistan'da tifoya kapılıp ölen kardeşi Thoby'nin anısı için yazmıştır. Geriye kardeşinden boş bir oda kaldığı için bu adı uygun gördüğünü söylüyor Mina Urgan. Genç yaşta ölen kardeşi için yazdığı için doğal olarak hüzün var. Hele yaklaşık iki sayfa olan son bölümü akıllara kazınıyor.
Jacob'un Odası, Virginia Woolf'un ilk deneysel romanıdır. Belli bir olay örgüsü olmadığı gibi zaman ve mekanda belirsizdir. Daha çok sinematografik bir özelliği vardır. Mekandan mekana; zamandan zamanda keskin geçişleri olan bu kitabını, Virginia Woolf roman olarak tanımlamaz. "New Roman" der. "Yaşamın tüm karmaşıklığını verdiğini" söyler. Baş kişi Jacob hakkında ise detaylı bilgi verilmez. Nasıl bir insan olduğunu anlayamayız. Bilinç akışı yöntemini kullanmadığı için Jacob'un düşüncelerini de bilmeyiz. Bu özellikleriyle zor okunan bir roman. Ama güzel bir roman. Ben dün itibariyle Jacob'un odasının kapısını kapattım ancak bir süre sonra o odaya geri döneceğimi biliyorum. 

2 Kasım 2010 Salı

Dünya Çocuk Kitapları Haftası



Kasım ayının ikinci pazartesi günü ile başlayan hafta tüm dünyada "Çocuk Kitapları Haftası" olarak kutlanır. Ülkemizde 1947 yılından beri kutlanmakta olan hafta, ilk olarak Amerikalı İzcilerin önderliğinde 1919 yılında kutlanmaya başlamıştır. Bu hafta boyunca çocuklar ile kitapları bir araya getirmek ve kitabı sevdirmek amaçlanır. Elbette yılın bütün günleri çocukların kitap ile içiçe olması gerekir. Ancak böyle özel zamanların olması sayesinde, bu haftaya özel sergiler, konferanslar, imza günleri ve çeşitli etkinlikler düzenlenebilir. Böylece daha görsel bir sunum ile çocukların dikkatleri ve ilgileri çekilebilir. Daha çok okuyan bir nesil dileği ile...

1 Kasım 2010 Pazartesi

Ekim Ayı Kitap Ayracı

EKİM AYINA ÖZEL SONBAHAR TEMALI KİTAP AYRACI.

Kitap: Virginia Woolf - Jacob'un Odası
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...