30 Nisan 2010 Cuma

Nisan Ayının Kitap Ayracı


KUZUCUK KİTABIMIN ARASINA SIKIŞMIŞ.

Kitap: Yankı Yazgan - Düşe Kalka Büyümek

Agatha Christie - Doğu Ekspresinde Cinayet

Doğu Ekspresinde Cinayet (Murder on the Orient Express)

Agatha Christie


Altın Kitaplar


2006 İstanbul


ISBN:9754050945


171 Sayfa




Agatha Christie çok sevdiğim yazarlardan olduğunu daha önce belirtmiştim. Epey bir külliyatını da okumuşluğum vardır. Ancak en bilinen ve en iyi romanlarında biri sayılan Doğu Ekspresinde Cinayet'i okumamıştım. Okumama nedenim ise yıllar önce filmini izlemem. Ne zaman Bir Agatha Christie romanı almaya kalksam filmi izlemenin etkisiyle elim bu kitaba değil de başkalarına gitmiştir. Ancak filmi de seyredeli epey zaman oldu, pek de hatırlamıyorum diye geçen siparişime ekledim. Roman adından anlaşılacağı üzere İstanbul'dan kalkan Doğu Ekspresinde işlenen bir cinayetin öyküsü. Christie'nin yumurta kafalı dedektifi Hercule Poirot romanın kahramanı. Yolculuğun ikinci gününde tren kar fırtınasın nedeniyle yolda kalır ve cinayet işlenir. Cinayeti çözmek Poirot'a kalır. Epey bir şüpheli olmasına rağmen Poirot kolayca sonuca ulaşır. Ancak ilginç olan iki farklı çözüm vardır.
Agatha Christie ona verilen Cinayetin Kraliçesi unvanını gerçekten hakediyor. Her seferinde şaşırtıyor. Dün internette dolaşırken Agatha Christie Koleksiyon'una rastladım. Kolleksiyon Christie romanlarının uyarlamasından oluşan bir DVD Box Seti. Kitap siparişime bu setide ekledim. Sanırım ablamında hoşuna gidecek bu filmler, o da Agatha Christie sever. Bu sıra Universal Channel'da bir zamanlar TRT 3'de yayınlanan Poirot dizisi yayınlanıyor. Ablam hiç kaçırmıyor fakat ben çalıştığım için izleyemiyorum.
Uzun bir aradan sonra Agatha Christie takıntım yeniden başladı okumadığım kitaplarını da okuyacağım.
Filmin Afişi

29 Nisan 2010 Perşembe

Reiner Tetzner - Cermen Tanrı ve Kahramanlarının Efsaneleri (II. Cilt)

Cermen Tanrı ve Kahramanlarının Efsaneleri
(II. Cilt)

Reiner TETZNER

İlya Yayınevi

2006 İzmir

ISBN:975-6249-39-0 (TK) – 975-6249-41-2

320 Sayfa





İlya Yayınevinin "Mitoloji Dizisi"ni çok beğeniyorum ve her fırsatta dizinin bir kitabını okumaya gayret gösteriyorum. Mitoloji benim için vazgeçilmez bir alan, mesleğimin seçiminde en büyük etkendi. Ancak sadece Yunan ve Roma Mitolojisi değil, her halkın mitosları beni etkiliyor. Bu mitosları toplu halde okumak isterseniz Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi kitabını şiddetle tavsiye ederim. Kabul etmeliyim ki kalın bir kitap Donna Rosenberg'in kitabı -yaklaşık 900 sayfa- ancak gerçekten kolay okunuyor ve çok güzel şekilde bölümlere ayrıldığı için atlayarak, içinden bir bölüm seçerek okunabiliyor.

Gelelim Cermen Mitolojisine, ilk cildini 2009'un eylül ayında bebeğimi beklerken okumuştum. İlk cilt Thor, Freyja, Odin'in gibi Cermen tanrılarının maceralarıyla başlıyor. Sonlarına doğru ise türünün baş yapıtı ve ortaçağ Alman edebiyatının en önemli yapıtı olan Nibelungenlied - Nibelung'lar Destanı- başlıyor. Franklar'ın ülkesinde, İskandinavya'da ve İzlanda'da bilinen efsane, Güney Almanya'da benimsendi ve XII. yüzyılda son şeklini aldı. Efsane, 1200'lü yılların başında orta yüksek Almanca ile yazılan ve iki bölümden oluşan bir Alman destanıdır. Nibelungen Cermen mitolojisinde Cüceler Soyudur. Sözcük anlamı olarak "Sisin Oğlu" yani yer altı dünyasıdır. Siegfried, Schibung ve Nibelung krallarını öldürdükten ve cüce Alberich'i yendikten sonra Siegfried'in askerleri Nibelungen adını aldılar.
Genç Siegfried, Worms'ta hüküm süren Burgundlar kralı Gunther'in kız kardeşi Kriemhild'e aşık olur. Gunther ona eğer İzlanda kraliçesi savaşçı bakire Brunhild'i elde etmesine yardımcı olursa, Kriemhild'i vereceğini vaat eder. Siegfried yardım eder ve Kriemhild ile evlenir. Ancak Brünhild gerdek gecesi Krala karşı çıkar onu tavandaki kancaya asar, kral sabaha kadar o kancada durur. Bunun üzerine Siegfried tekrar olaya müdahale eder. Siegfried karısı ile ülkesine döner, aradan yıllar geçer, her iki çiftinde birer oğulları olur. Siegfired oğluna Gunther, Gunther oğluna Siegfried adını verir. Gunther kardeşine özlem duyar ve onları ülkesine davet eder. Ancak iki kraliçe arasında anlaşmazlık çıkar. Brunhild'in askeri Hagen, intikam almak için Siegfried'in yara alan yerini öğrenerek, onu bir av partisi sırasında öldürür. (Burada tipik bir Akhilleus öykünmesi var, Siegfried daha önce öldürdüğü ejderhanın kanı ile yıkanırken, bir ıhlamur yaprağı sırtına yapışır ve oraya kan değmez, böylece yara alan tek yeri burası olur). Siegfried'in öldürülmesinin intikamını almak için Kriemhild Hun Kralı Etzel - Attila ile evlenir. Gunther ile savaşçılarını Hun ülkesine davet eder. Kanlı savaşlardan sonra sonunda Kriemhild Hagen'i Siegfried'in kılıcı ile öldürür.
Kısaca anlattığım bu destan, Yapı Kredi Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar serisinde basılmıştı. Ancak baskısı tükendi. Bizim Üniversitenin kütüphanesinde var, eğer kısa zaman içinde basılmazsa kütüphaneden alıp okumayı planlıyorum.
Kitap Nibelung'lar Destanından sonra bazı kahramanlık destanları ile devam ediyor. Ancak her iki kitabın en etkileyici destanı şüphesiz Nibelungen. Mitoloji, destan seviyorsanız, bu kitabı ve İlya Mitolojisi Dizisini okumanızı tavsiye ederim.



Kriemhild'in Kral Attila ile karşılaşması

22 Nisan 2010 Perşembe

Şebnem İşigüzel - Sarmaşık

Sarmaşık


Şebnem İŞİGÜZEL


Everest Yayınları


2002 İstanbul


ISBN 975-289-026-1


391 Sayfa



"O kış hayatlarımız sarmaşık dalları gibi birbirine geçecek, bütün felaketler ve kötülükler bizi bulacaktı. Birbirimizin varlığından haberimiz yokken, hayatlarımızı var eden tesadüfler birleştirecekti bizi. Sarmaşıkların sırnaşık cılız gövdeleri gibi aşklarımız, kederlerimiz, kayıplarımız ve arzularımız birbirine dolanacaktı."


Roman bu sözlerle başlıyor. Gerçekten de roman adının hakkını veriyor. Sarmaşık çok uzun zamandır okumak istediğim bir kitaptı. İlk Picus Dergisinde rastlamıştım (Ne güzel dergiydi yazık oldu bu konuya değineyim daha sonra). Listemde uzun süre beklemiş, nerdeyse 7 yıl olmuş. Nihayetinde okudum. Genelde Paul Auster'i bitirince gösterdiğim bir tepkiyi gösterdim. Nasıl bir tepki derseniz. Nasıl anlatsam, içimden "O neydi bee!" der ve etrafa bakınırım, gerçek dünyaya dönüp dönmediğimi anlamak için. Sarmaşık'ı bitirincede böyle bir tepki verdim. Çok etkileyici bir romandı. Kurgu, karakterler sizi şaşırtıyor, bir de arka kapakta Şebnem İşigüzel'in romanı 4,5 ayda yazdığını öğrendiğinizde daha da bir şaşırıyorsunuz.


Mevsim kış, renkkörü hastalığına yakalanmış ressam Ali Ferah, harfleri tanıyamama ile kendini gösteren nörolojik bir hastalığa yakalanan Nobel Ödüllü ilk Türk yazar Salim Abidin, kendilerini tedavi eden doktorun muayenehanesinde tanışırlar ve bir anda sarmaşık misali birbirlerine dolanırlar. Romanda Ali Ferah ve Salim Abidin'nin yanında, Ali Ferah'ın şizofren kardeşi, saplantılı annesi, eski sevgilisi; İstanbul'da yaşayan Ruslar Nadya, Oleg, Ludmilla, Ali Ferah'ın komşusu Sedef romanın diğer kahramanları.


Romanda bazı tablolar size eşlik ediyor. Beni en çok şaşırtan henüz yeni okuduğum Artemisia'nın Çilesi'nin kahramanı Artemisia Gentileschi'nin Sarmaşık'da karşıma çıkması. Bazen hayatımda böyle tatlı tesadüfler olunca çok mutlu olurum. Bazen aklıma bir şey takılır atıyorum Aztekler, National Geographic'i açarım Aztekler ile ilgili bir belgesel çıkar karşıma, ya da burda olduğu gibi bir roman okurum, arkasından başka bir kitapda okuduğum o romandan bahsedilir. Çok hoşuma gider böyle minik tesadüfler.




Artemisia Gentileschi - Judith ve Holofernes


Jan Van Eyck - Arnolfini ve Karısı



Fernando Botero - Mona Lisa
Nobel Ödüllü Yazar Salim Abidin'i ister istemez Orhan Pamuk ile kıyaslıyorsunuz. Nobel Ödülü almış olması bakımından. Hatta Şebnem İşigüzel'in onu düşünerek yazdığını söyleyenler bile çıkmış. Ancak bu mümkün olamaz. Zira Orhan Pamuk ödülü almadan çok önce bu roman yayınlandı. Romanın sonlarına doğruda romana katılan bir karater ile -şimdi detay vermeyeyim - Şebnem İşigüzel çok hoş süprizi yapmış.
Çok severek okudum ve finalinden müthiş etkilendim. Şiddetle tavsiye olunur.

16 Nisan 2010 Cuma

E-Kitap


Ve İdefixe E-kitap dükkanını hizmete açtı. Hemen büyük bir merakla inceledim. Ancak E - Kitaplar tahminimden daha pahalı geldi bana. Henüz yeni olmasından sanırım. Çeşitde elbette şimdilik sınırlı. Beklemeye devam edeceğiz demek. E-kitap ile okuduğum herşey beni biraz daha meraklandırıyor. Ancak tabii yurt dışındaki gibi bir uygulama olcak mı bilmiyorum. Amazon kendi E - kitap cihazı Kindle'ın alınmasıyla birlikte ücretsiz olarak bir sürü E- Kitap indirilmesine olanak veriyor. İdefix'de buna benzer uygulama ile başladı E-Kitap uygulamasına ama, sanırım hala çeşitli çalışmalar sürüyor. Ben örneğin Dostoyevski'nin, Tolstoy'un, Balzac'ın bütün eserlerini isterim. Klasikler için zaten sanırım telif hakkı gibi bir problem olmadığı için sanırım kısa zaman sonra daha ucuza klasikleri yeniden yada ilk defa okuyabiliriz.

14 Nisan 2010 Çarşamba

Turgenyev - Babalar ve Oğullar


Babalar ve Oğullar


Turgenyev


Kum Saati Yayınları


ISBN: 9758414798


300 Sayfa



"Babalar ve Oğullar" hakkında ne yazabilirim ki? Kendini çoktan ispatlamış bir kitap. Bir klasik, bir baş yapıt... Ölmeden Önce Okunması Gereken 1001 Kitap'dan biri... Rus edebiyatını oldum bittim sevmişimdir ki Rus Edebiyatı serüvenime oldukça ağır bir kitap olan Dostoyevski'nin Ecinnileri ile başlamıştım. Dostoyevski'nin en ağır kitabı olarak tanımlanmasına rağmen, Rus Edebiyatına olan ilgim arttı ve ondan sonra bir bir en temel klasikleri okumaya devam ettim. Bitirebildim mi? Hayır! Hala çok büyük eserlerden bazılarını (Savaş ve Barış örneğin - ayıp bana) okuyamadım. Babalar ve Oğullar'da bunlardan biriydi. Yıllardır sıranın ona gelmesini bekleyen kütüphanemden nihayet alınıp okundu şubatın sonlarında. Çok rahat okunan bir eser olmasına rağmen taşınmamızın kurbanı oldu ve biraz elimde oyalandı. Belkide şimdiye kadar okuduğum en naif klasik. Naiflikten kastım; sade, anlaşılır...
Babalar ve Oğullar, Rusya'da serfliğin kaldırılmasından bir yıl sonra ve o dönemin gençleri arasında devrim fikrinin hakim olduğu bir dönemde yayınlanmış. O dönemden birbirinden farklı düşünen iki kuşağı anlatarak dönemin birebir bir panaromasını yansıtıyor. Romanın kahramanlarından biri Nihilist olan Bazarov'dur. Diğeri ise yakın arkadaşı ve Bazarov'a hayran olan Arkady'dir. Roman Arkady'nin Bazarov ile birlikte babasını ziyareti ile başlar. Böylece geleneksel babalar ile, idealist muhalif oğulları arasındaki gerilimde kendini gösterir. Daha sonra iki arkadaşın birlikte yaptıkları ziyaretlerle olaylar gelişmeye devam eder. En sonunda aşk kapıyı çalar ve Bazarov ezber bozmaya başlar.
Gerçekten de "Ölmeden Önce Okunması Gereken" bir kitap.
Alıntı:
"Zaman bazen öylesine hızlı bazen de solucan misali sürünerek geçer. Fakat insan, zamanın nasıl geçtiğini anlamadığı anlarda kendini iyi hisseder."

8 Nisan 2010 Perşembe

Doç. Dr. Muammer Gül - Ortaçağ Avrupa Tarihi

Ortaçağ Avrupa Tarihi


Doç. Dr. Muammer Gül


Bilge Kültür Sanat


2009 İstanbul


ISBN 13:978-605-5715-33-5


208 Sayfa


Muammer Hoca'nın kitabı Türkiye'de büyük bir eksikliğin yerini doldurmuş. Daha önce de belirttiğim gibi Türkiye'de tarihe, özellikle Osmanlı öncesi tarihe - ki Selçuklu Dönemi de dahil olmak üzere- önem verilmediği gibi, "bizim tarihimiz değil" cümleleriyle muhatap olunuyor. Ortaçağ tarihi de bu gruba girmekte. Diğer blogum Thalassapolis'de geçtiğimiz aylarda Amerikan İç Savaşı'na yer verdiğim için eleştirilmiştim. Amerika'nın tarihinden bize ne anlayışıyla. Her zaman hangi dönem, hangi millet olursa olsun tarihin önemini vurgulamayı bir Klasik Filolog ve İlkçağ Tarihçisi olarak görev edindim. Bunda ki amacım uzman olduğum alandaki çalışmalara dikkat çekmek değil. Herkes ilkçağ tarihi okusun, Roma'yı, Yunan'ı ezberlesin diye değil, her dönemin özellikle Anadolu gibi çok medeniyet katmanından geçmiş bir coğrafyada yaşayan bizler için bunun bilhassa önemini belirtmek adına yazıyorum. Tarih de milliyetçilik yapmak bağnazlıktan başka bir şey olamaz. Nasıl kötü kitap olmadığına inanıyorsam, gereksiz tarih diye bir şey olamayacağına da yürekten inanıyorum. Ortaçağ'da cadıların yakılmasını öğrenmezsek, biz de aramızda ki "cadıları" yakmaya kalkarız. Roma'nın gerçekten neden yandığını bilmezsek, başka "Roma"ları yakarız, Atom bombasının nasıl kötü sonuçlar getirdiğini bilmezsek, yeni "atom bombaları" yaparız. Örnekleri daha da geliştirebiliriz. Sonuç olarak tarih bizim için var. Ne öğrenirsek bizim için bir hazinedir.
İşte Ortaçağ Avrupa Tarihi, benim en sevdiğim dönem olan Ortaçağ'ın genel bir tarihini sunuyor. Yaklaşık 476'da Batı Roma İmparatorlupu'nun çökmesinden, 1453'de İstanbul'un alınışına kadar bin yıl süren bu dönemde Avrupa ortaçağı yaşamıştır. Ortaçağ terimi Muammer Hoca'nın da kitabında belirttiği gibi (sayfa 39, dipnot 74) bir İtalyan din adamı bu bin yıllık döneme Medio Evo (Ortaçağ) adını vermesiyle, büyük kabul görmüş, aslında sadece Avrupa için bu adı kullanmasına rağmen, tüm dünya tarihinin aynı dönemi için bu ad kullanılmaya başlamıştır. Hocanın da vurguladığı gibi bu kullanım yanlıştır, Avrupa tarihine özel bir durum olan Antikite ve Rönesans arasında kalan döneme bu ad verilmiştir. Avrupa'dan başka bir coğrafyada bu gibi kavramlara denk düşen bir olay yaşanmadığı için kullanılması yanlıştır.
Muammer Hoca Roma'nın kısaca kuruluşunu anlatarak, Kavimler Göçü ile başlayıp, Merovenj Hanedanlığı, Karolenj Hanedanlığı, Slav, Macar, Arap İstilaları, Erken Ortaçağ Avrupası'nın Sosyal ve Ekonomik Durumu, Geç Ortaçağ Tarihi ile Geç Ortaçağ Avrupası'nın Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Tablosuna yer vererek, Ticaretin Canlanması, Kent Hayatının Canlanması ve Burjuvazinin Doğuşu, son olarak da Haçlı Seferleriyle kitabı sonlandırmış.
Özellikle benim gibi Ortaçağ meraklıları ve tarih bölümü öğrenciler için temel bir kitap olmuş. Kitap sıkmayan bir anlatımla bizi Ortaçağa götürüyor.
Kitapda iki hata gözüme çarptı. İlki sanırım word programının yazım denetlemesinin azizliği. Roma'da kullanılan Patrici terimi kitapda ısrarla Partici olarak yazılmış.
Diğeri ise Barbaros ismi ile ilgili. Muammer Hoca "Barbaros Hayrettin Paşa'nın ön ismi olan Barbaros'u Barbar ile aynı anlamda düşülmelidir" diyor. Hoca, barbar olarak anılan milletlerin Roma Lejyonlarında askere alınmaları ve başarılı olmaları üzerine, zamanla "Barbar adının "asker" anlamında kullanılmaya başladığını belirterek, Barbaros adının da Haçlı Donanmasına kök söktürmesi nedeniyle onun bu isimle adlandırılmasına neden olduğunu söylemekte. Kendi bilgilerimi paylaşırsam, Barbarossa, Latince Barba ve Rossa kelimerinin birleşiminden meydana gelmiştir ve birebir çevrimi kırmızı/kızıl sakal anlamındadır. Gerçekte Barbaros Hayrettin Paşa'nın abisi Oruç Reis'e Avrupalılar kızıl sakalından ötürü bu ismi vermişler, onun şehit düşmesinden sonra bu ismi kardeşi Hayrettin için kullanmaya başlamışlardır. Barbar ise Yunanca kökenlidir. Yunanlılar kendi dillerinin üstünlüğüne inanırlardı ve Yunanca konuşamayan milletleri anlamadıkları için "bar bar" yani anlamsız konuşuyor manasında Barbar olarak tanımlarlardı. Yunanca konuşanlar milet ayırt etmezsizin medeni, Yunanca konuşamayanlar ise barbardı. Köken itibariyle birbirinden farklı iki kelime olan Barbar ve Barbaros'u aynı anlamda kullanmak zorlama bir yorum.
Kitapda en ilgimi çeken kısım ise, Puvatya Savaşı ile ilgili. Alıntılıyorum:"...Aslında Müslümanların İspanya ve Sicilya'yı aldıktan sonra kuzeye doğru fazla ilgilenmemelerinin Puvatya Savaşı ile ilgili olmadığı şeklindeki görüş doğrudur. Çünkü bu dönemde Avrupa'nın batısı az gelişmiştir ve bundan dolayı buraya olan ilgi de az olmuştur. Charles Martel'in 732 yılında Müslümanları yenerek Avrupa'yı İslam istilasından koruduğu şeklindeki Avrupa Merkezci görüş tamamı ile bir mittir.Bu savaş, bir kaç akıncı birliğinin yaptığı saldırıdan öte bir şey olmadığı gibi askeri önemi olmayan bir savaştır..." Gerçekte sayıca çok az akıncıların Frank ordusuyla çarpıştığı belirtilmekte. Genel olarak müslümanlar için büyük bir hezimetmiş gibi gösterilen Puvatya Savaşının asıl yüzü böylece ortaya çıkmış oluyor.
Ortaçağ cadı avları, veba, skolastik düşünce, engizisyon gibi nedenlerle karanlık bir dönem olarak anılmasına rağmen, bugün Avrupa'yı şekillendiren unsurların temellerinin atıldığı aşikardır.

6 Nisan 2010 Salı

E-Kitap


Artık bizde e-kitap okuyabileceğiz. İdefix'in önderliğinde artık Türkiye'de e- kitap uygulaması çok yakın bir zamanda başlayacak. Aslında tam bir kitap kurdu olarak e-kitap fikrine karşı büyük bir ön yargım vardı. Vardı diyorum, bu konu ile ilgili okuduğum Sabah gazetesi yazarı Hasan Bülent Kahraman'ın yazısı fikrimi bir anda değiştirdi. Üstelik İdefix'in belirttiğine göre baskısı olmayan kitaplar ilk olarak e-kitap olarak satışa çıkacakmış. Bu beni gerçekten heyecanlandırdı. İdefix e-kitapları okuyabilmek için iki ürünün ön siparişlerini topluyor şu an. Bende almayı istiyorum. Ancak acele etmeyi de düşünmüyorum. Önce satışa sunulacak e-kitapları göreyim. Gerçekten aradığım kitapları bulabilirsem e-kitap cihazlarından bir tane alacağım. Elbette gerçek bir kitap sever, gerçek kitabı sever. Kağıda dokunmayı, kitabı koklamayı tercih eder. Ancak e-kitap almak demek, kitabı hayatımdan çıkarmak demek değil. Hem e-kitap alıp, okuyup, hem kitap almaya ve onları okumaya devam etmek niyetindeyim. Dediğim gibi baskısı olmayan kitaplar benim önceliğim. İdefix'de e- kitap formatına katılan yayınevlerinin sayısı bir hayli fazla. Kitapların yerini benim için doldurmasalar bile, yine de denemek niyetindeyim. Şimdi 15 Nisanı bekliyorum, bakalım İdefixe'de ilk olarak hangi kitaplar satışa çıkacak.

2 Nisan 2010 Cuma

Mart Ayının Kitap Ayracı ve Merhaba


Tekrar merhaba... Ne hamilelik ne doğum beni taşınma kadar uzaklaştırmadı kitaplarımdan. Beni yordu taşınma, en kötüsü ben kitap okurken dinlenirim, onu da yapamayınca haliyle daha da yoruldum. Nihayet Babalar ve Oğulları bitirdim - ki Ortaçağ Avrupa Tarihi ile Babalar ve Oğullar'ı en kısa zamanda paylaşacağım- ve Sarmaşık'a başladım. Okuma planımın gerisindeyim maalesef, umarım en kısa zamanda telafi ederim. En kısa zamanda yazmak, paylaşmak dileği ile... Sevgiler

Kitap: Şebnem İşigüzel - Sarmaşık
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...