25 Mart 2011 Cuma

Kollektif - 20. Yüzyıl Hint Edebiyatından Seçme Hint Öyküleri


20. Yüzyıl Edebiyatından Seçme Hint Öyküleri

Kollektif

Hindistan Büyükelçiliği

2003, Ankara

ISBN: 975-9421-1-2

147 Sayfa

Çeviri: Serpil Ural




Hint ayı yapmaya karar verdiğim de Üniversite kütüphanemizin kataloguna “Değişik bir şey bulabilir miyim?” diye bakarken keşfettim bu kitabı. Başta kararsız kaldım listeme ekleyip eklemekte. Ancak iyi ki ekledim ve okudum. Hepsi birbirinden güzel, etkileyici öykülerle dolu. Çoğu öyküyü boğazımda bir düğüm ve gözümde yaş ile bitirdim. Özellikle Bhadari, Çiçeklerin Bedeli ve Sonsuz Bir An öyküleri çok etkileyiciydi.
Kitabın en önemli özellliği orjinalinde hepsinin farklı dillerde yazılmış olması. Hindistan’ın o çok renkli ve kültürlü niteliğini yansıtıyor. Öykülerin yazıldıkları diller şöyle; Assam Dili, Bengalce, İngilizce, Gucerat Dili, Hintçe, Kannada Dili, Urduca, Malayalam Dili, Marati Dili, Oriya Dili, Pencapça, Sindçe, Tamilce, Teluguca. Bu dillerden bazılarını ilk defa duyduğumu itiraf etmeliyim. Bu kadar dilin konuşulduğu bir ülkede yaşamak nasıl olurdu diye düşünmedim değil. Keşke orjinallerini de görebilseydim.

Kitabın en büyük eksisi sanırım okuyucu ile buluşamaması. Keşke daha geniş bir kitleye ulaşabilseydi. Gördüğüm kadarıyla sadece GittiGidiyor’da bir adet var bu kitapdan. Diğer kitap satış sitelerinin hiç birinde göremedim. Sanırım benim gibi kütüphaneden bulabilirsiniz. Bir gün bir yerlerde rastlarsanız, okuyun. Hindistan’ın o rengarenk görüntüsünün altındaki acılara şahit olun.

12 Mart 2011 Cumartesi

Wendy Doniger O'Flaherty - Hindu Mitolojisi



Hindu Mitolojisi (Hindu Myths)

Wendy Doniger O'Flaherty

İmge Kitabevi

1996, Ankara

ISBN: 975-533-097-6

308 Sayfa

Çeviri: Kudret Emiroğlu



Mitolojisi sevgimi bilen bilir. Okumadan duramam. Ama bu kitap keyifli olmadı benim için. Aslında işin en başına 1998 yılına gitmek lazım. Bu kitabı 1998'in sonuna doğru yani lisans eğitimimin ilk senesinde okumaya başlamıştım. Ancak bir anda iki ölü dil ile tanışınca (Eski Yunanca ve Latince) Hindu mitolojisini bir kenara itivermiştim daha sonra öğrenirim diye. Aradan yıllar geçti. Arada bir kitabı elime alır okuyamadığım için mahsun mahsun bakardım güzelim kapağına.

Ama şimdi anlıyorum ki benim sevgili Yunancam ve Latincem bu işte kabahatli değil. Kitabın kendinde var bir problem. Başta isim yanıltıcı. Hindu Mitolojisi diyince insanda en azından bende şöyle bir beklenti oluşuyor. Güzel bir giriş, Hindu mitolojisinde evrenin oluşumu, baş tanrı ve tanrı sistemi, tanrıların özellikleri ve efsaneleri, önemli mitosları, mitolojik kahramanları v.b... Bu alanda klasik sayılan Edith Hamilton'un Mitologya kitabı gibi.

Tamam içindekiler kısmına göz atınca aşağı yukarı buna benzer bir görünüm var ama ben Hindu Mitolojisini yazarın kendi dilinden anlatacağı beklentisindeydim. Halbuki elimdeki kitap mitolojik metinler derlemesi. Bundan bir süre önce İsmet Zeki Eyüpoğlu'nun Anadolu Mitolojisi'ni okumuş ve ne anlatmak istediğini anlayamadığımdan bahsetmiştim. Burada da aynı sorun var. Mitos ve mitoloji ayrı kavramlar. Kitabın orjinal isminde bir behis yok. "Hindu Myths" Hindu Mitleri. Bu kitap bu isimle çıkmış olsa içinde ne olduğunu anlardım. Ama Hindu Mitolojisi ismi ile yayınlanınca yazarın bana bir güzel Hindu Tanrı sistemini anlatacağını varsayıyorum.

Belirttiğim gibi mitos ve mitoloji ayrı kavramlar. Mitos kabaca efsane, mitoloji ise halkların tanrı sistemlerini inceleyen bir bilim dalı. Ben böyle mitleri anlatan kitapları inanç sistemini okuyup öğrendikten sonra okumayı tercih ederim. Kim kimdir bilmeden böylesi metinlerin içine girmek beni bile sıktı.

İmge kitabevi, gerçekten çok sevdiğim yayınları bünyesinde barındıran kaliteli bir yayınevi. Ancak görünürde minik bir değişiklik olan kitap isminin çevirisi bende olumsuz bir etki yarattı. Neticede kitabı okudum ama Hindu mitolojisini öğrenmedim, öğrenemedim. Kütüphanemin en değerli kitaplarından biri olan Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi'ni aldım ve Hint Mitolojisi bölümünü açtım. Kurabiyem uyurken okuyacağım. Mitolojisini öğrenmeden Hindistan'dan dönmek yok.

Kitabı sadece efsane okumak isteyenlere tavsiye edebilirim. Hindistan'dan sevgiler :) 

11 Mart 2011 Cuma

Hermann Kulke & Dietmar Rothermund - Hindistan Tarihi


Hindistan Tarihi (History of India)

Hermann Kulke & Dietmar Rothermund

İmge Kitabevi

2001 İstanbul

ISBN: 975-533-310-X

596 Sayfa

Çeviri: Müfit Günay




Günler sonra Blogger'ı açmak ve kumanda panelini görmek ne büyük mutluluk oldu benim için. Eve gelir gelmez hemen DNS ayarları ile oynadım ve bloguma kavuştum. Burada yazmak ne büyük bir keyif. Tanıdığın, kolay, işlevsel bir menü ile yazmak... Hafta içi annemde kalıyoruz ve annemin interneti yok, olsa mı :) Bu kapanma işi uzarsa düşünmüyor değilim. Okuldan blogger'a erişemiyorum. Wordpress'de zar zor yazdığım metni biraz değiştirerek yayınlıyorum. Pazartesi sabahına kadar buradayım :)

Hindistan’da Bir Ay’ın ilk kitabı Hindistan Tarihi idi. Diğer arkadaşlarımın aksine ben tarihini ve mitolojisini de okumayı tercih ettim. Kitabın yazarları alanlarında yeterli donanıma sahipler. Ancak onlar bile mükemmel bir Hindistan tarihinin yazılamayacağına inanıyorlar. Zira dünyanın en önemli medeniyetlerinden birinin doğup yeşerdiği bu toprakların çok renkliliği böyle bir tarih yazımına engel teşkil etmekte.
Günümüzde insanlığın beşte birinin tarihi olması nedeniyle de önemlidir. Kitap tarihçiler için kaynak kitap olmasının yanında, sıradan okuru da sıkmayan bir bilimsellikte yazılmış.
Tarih öncesi İndus medeniyetinden başlayarak, Eski büyük imparatorluklar, Ortaçağ Bölgesel krallıklar, Hint – Türk İmparatorluğu, İngiliz sömürge dönemi ve bağımsızlık gibi ana başlıklar halinde çok da kronolojik bir tarih anlatımı olmadan incelenmekte.

Genel kategori olarak eskiçağ, ortaçağ ve yeni çağ tarih terminolojisi Hindistan tarihi için geçerli değildir. Bir çok tarihçi Hindistan Tarihi için özel bir bölümlemeyi kullanmaktadır. Hindu, İslam ve İngiliz dönemi olarak bölümlemeye gidilmektedir. Bu bölümlemenin de mükemmel doğrulukta olmadığı bir gerçektir. Ancak daha iyi bir öneri de maalesef gelmemiştir. Bu yüzden hali hazırda hala bu bölümleme genel olarak doğru kabul edilmektedir.
Hindistan’ı tanımak, tarihini öğrenmek isteyenler için Türkçe’de en iyi ve yeterli bir kitap.

En kısa zamanda blogger yasağının kalkması dileği ile...

Aman hayallerime de, bloguma da, Türk futboluna da dokunma.

3 Mart 2011 Perşembe

Dünya Kitap Günü ve Mart Kitap Ayracı

Herşey güzel gidiyordu. Pazartesi günü blogger'ın mahkeme kararı ile kapatıldığını öğrenene kadar. Ben çok şükür hala erişebiliyorum. Ancak diğer arkadaşlarım erimedikleri için ne anlamı kalıyor ki? Herkesin keyfi kaçmış durumda. Bir kısım wordpress'e geçmek, en azından yedeklemek durumunda kaldı. Halbuki bugün "Dünya Kitap Günü" güzel şeylerden bahsetmek daha iyi olmaz mıydı? Dijitürk Google'a suç atıyor. Bakalım neler olacak, neler yaşanacak. Elbet açılacak ama ne zaman. Tek isteğim bloguma dokunma.

Dünya kitap gününüz kutlu olsun. 







Bu güzel ayraçlar benim bir tanecik arkadaşım Serap'ın hediyesi kendi elleriyle yapmış bayıldım, hele zürafalısına bittim. Zürafa bizim özel hayvanımızdır. Kendisine tekrar çok teşekkür ediyorum. Seni seviyorum canım.

1 Mart 2011 Salı

Hindistan'da Bir Ay (Mart Ayının Kitapları)


Uzun zaman önce planlamıştım. Bir tek elimde Hindu mitolojisi vardı. "Niye sadece Hindu mitolojisini okuyorum" dedim,kendi kendime. Güzel bir Hint ayı planlayayım. Yoğun olarak okuyayım. Llosa haftamızı yaparken Sevgili Oklap ile, ona bahsettim projemden. Hemen sevdi ve katıldı. Ama ben tarih, mitoloji, edebiyattan eser seçerken o tarzını bozmadı, hep edebi eserler seçti:)

Projemiz yaklaşırken Kitapçı Kız "Ben de varım" dedi. İyi ki katıldı. Hep birlikte biz bu ay Hindistan'dayız.

Umarım bu ülke ziyaretlerimiz devam eder. Aklımda başka bir ülke var ama şimdi söylemem :)

Okuyacağım Kitaplar ise:
1.Hindistan Tarihi - Dietmar Rothermund - Hermann Kulke
2. Hindu Mitolojisi - W.D. Flathery
3. 20. Yüzyıl Edebiyatından Seçme Hint Öyküleri - Serpil Ural
4. Gora - Tagore
5. Güller Şöleni- Indu Sundersan


Ganesha

Atilla Oral - Üsküdar Faciası

Üsküdar Faciası

Atilla Oral

Demkar Yayınevi

2008, İstanbul

ISBN: 978-9944-0055-1-7

379 Sayfa  
Geçen sene blogumda 1 Mart Üsküdar Faciasının yıl dönümünde yazdığım yazıya "17 Ağustos İzmitliler için ne kadar kederli bir gün ise 1 Mart da öyle bir gündür." diye başlamıştım. Bu kitabı okuduktan sonra ise ne yazacağımı şaşırmış durumdayım. Bazen kader diyerek vicdanımızı ve acımızı hafifletmeye çalışırız ya, bu elim olayda da öyle denmiş. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen bilimsel hiç bir araştırma yapılmamış olan Türk Denizcilik tarihinin en acı sivil deniz kazası olarak tarihe geçen bu faciadan üzülerek görüyorum ki genç kuşağın haberi bile yok. Biraz karışık bir giriş oldu sanırım. Üzüntümü mazur görün.

1 Mart 1958 yılında parçalı bulutlu bir cumartesi öğleni. Saat 12.15 dolayları. Karamürsel'den denizin patladığı bilgisi geliyor. O yıllarda devlet daireleri ve okullar cumartesi yarım gün. İzmit'in karşı kıyısındaki Gölcük ve Karamürsel'de lise yok. Kara yolu bozuk, yok denecek kadar kötü. Karşı kıyıdan hem pratik hem ekonomik olduğu için öğrenciler vapur ile okula geliyor. Kaptan denize bakıyor. Fırtına gelmek üzere. Vapurun kalmasına 5 dakika var. Hemen kalkmak için gerekli direktifleri veriyor. Hatta erken kalktığı için vapuru kaçıranlar var ve sonradan fark ediyorlar aslında ölümü kaçırdıklarını. Vapur denize açılıyor, çok geçmeden rüzgar şiddetleniyor. Kaptan köşkü uçuyor, yolcular panik halde. Can yeleklerini giyiyorlar. Bir kaç dakika daha dayanan Üsküdar vapuru bir anda batıyor. Geriye sadece 40 kadar yolcu hayatta kalıyor. Ölenlerin ise tam sayısı bilinemiyor. Bazı kaynaklar 148, bazıları 250, bazı kaynaklar 400 kişi diyor. Tıpkı 17 Ağustos'da resmi rakamların aşağıya çekilmesi gibi. Sadece abonmanlı yolcuların sayısının 250 olduğunu, çok sayıda biletli yolcunun olduğu biliniyor. Zaten hayatta kalanlar da bunu söylüyor "400 kişi kadar vardı".

Sorumlu kim? Körfez'e eski, yolcu sayısını kaldıramayacak kadar küçük vapur koyan şirket mi? Fırtınayı göre göre denize açılan kaptan mı? Yoksa fırtına mı?

İzmit Körfezini gördünüz mü? Dünyanın en dar körfezlerinden biridir. Bu denizde kopan fırtına ne kadar büyük olabilir. Dönemin yetkilileri tayfuna benzetmişler o gün yaşanan fırtınayı ve kaptan bu işin suçlusu olarak ilan edilmiş, o kazada hayatını kaybeden kaptan.

Ölenlerin çoğu daha lise öğrencisi. Bu olaydan sonra Karamürsel ve Gölcük'e lise yapılmış. Her faciadan sonra olduğu gibi sonradan akıla gelmiş. Daha acı olanı çoğu ölenin bulunamaması. Yardım sever balıkçılar günlerce denizi taramasına rağmen kaybolan insanlar.

Üzerinden uzun yıllar geçti bu olayın ama bana göre bugün yaşanmış kadar acı. Bir kaç önlemle hiç yaşanmayabilirdi. Bende bu yazıyı yazmaz, bu kitabı okumazdım. Dediğim gibi genç kuşak böyle bir olayın bile yaşandığından habersiz.

Atilla Oral'a bu güzel çalışması için teşekkür ediyorum. Kazanın 50. yıl dönümü için hazırladığı bu kitapta her ayrıntıya yer verilmiş. Umarım hala görgü tanıkları hayatta iken bir bilimsel çalışma yapılır.

Bugün 1 Mart benim için hüzünlü bir gün... Tüm hayatını kaybedenleri rahmetle anıyorum...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...