John Fowles etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
John Fowles etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ağustos 2012 Salı

John Fowles - Yaratık

Yaratık (A Maggot)

John Fowles

Ayrıntı Yayınları

2011, İstanbul

ISBN: 9755392776

472 Sayfa

Çeviri: Serdar Rıfat Kırkoğlu



"Kurtçuk ( Maggot) sözcüğü kanatlı bir yaratığın larva evresinini ifade eder; bu satırların yazarı yazılı metnin de en azından bu anlama geleceğini umut etmektedir" diye açıklıyor önsözünde Fowles ve anlatmaya devam ediyor kitabın ilham kaynaklarını... Küçük bir atlı grup kitabın ilk katmanın oluşmasına vesile oluyor, yüzleri olmayan bu grup bir süre sonra Fowles'un eline bir genç kadının suluboya resminin geçmesiyle bir çehre kazanmış. Kadında dikkatini çeken şey ölüme karşı var olma isteği imiş. Böyle doğmuş Maggot - Yaratık.

Her ne kadar Fowles'un sorgulamayı bir teknik olarak başarı ile romanda kullanmasını takdir etsem ve gizli kalmış hıristiyan tarikatları merakımı cezbetse de yanlış zamanda okumamdan mıdır neden çok ısınamadım ve zorla bitirdim desem yeridir. O uzun sorgulamalar beni boğdu. Belki kışın o kasvetli günlerinde okumak daha iyi bir seçim olabilir. Keşke başka bir romanını tercih etseydim diye epey hayıfladım.

Böyle gizem ile örülmüş ve farklı bir teknik ile anlatılmış Fowles'un yepyeni şeyler denediği bu romanı elbette çok değerli ama doğru zamanda okumak lazım geliyor sanırım.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

John Fowles - Abanoz Kule


Abanoz Kule (The Ebony Tower)

John Fowles

Ayrıntı Yayınları

2008, İstanbul

ISBN:975-539-512-1

331 Sayfa

Çeviri: Aysun Babacan





Kitap adını alan uzun bir öykü olan Abanoz Kule ve nispeten daha kısa dört öyküden oluşuyor: Eliduc, Zavallı Koko, Muamma, Bulut

John Fowles hayranlığım Abanoz Kule ile devam etti. Kendisi de ressam olan David, ünlü ressam Henry Breasley hakkında yazılan kitap ile ilgili olarak Fransa taşrasındaki evine gider. Gitmeden önce ünlü ressam hakkında pek çok şey duyar. Onun sevmediği şeylerden asla bahsetmemesi için de bol bol tembihlenir. Eve girdiği anda ressam ve kurduğu dünya onu adeta efsunlar. Evde ressam ile birlikte yaşayan sanat öğrencisi iki genç kız da bu efsunu daha da etkileyici bir hale sokar.

Sanki Büyücü'nün bir ön izlemesi gibiydi. Yine Fowles'un müthiş resim bilgisi ile harmanlanmış şahane bir uzun öyküydü. Okurken hep aklımda sadakat sorgulaması yaşadım. Sadakat nedir? İnsanın birlikte olduğu kişiyi fiziksel olarak bir ilişki içine girince mi yoksa aklına başka biri düşünce mi aldatmış olur gibi pek çok şey takıldı aklıma. Henry Breasley  ise görkemle yaratılmış bir karakter.

Eliduc, Fowles'un tercüme ettiği ortaçağa ait bir öykü. Bir şövalyenin yanlış anlaşılma sonucu ülkesinden sürgün edilmesi ve gittiği ülkede aşık olmasını anlatıyor. Ortaçağ öykülerini sevdiğim için çok hoşuma gitti.

Zavallı Koko en sevdiklerimden biri oldu. Öykü gerçekten çok heyecanlıydı finali biraz daha görkemli olsa daha mutlu olurdum ama okurken keyif aldım. Çok uzun bir süredir çalıştığı kitabın üzerinde daha çok çalışmak ve kafasını dinlemek için arkadaşının taşradaki evine giden bir yazar talihsiz bir olay yaşar. Eve hırsız girer ve hırsız normalde  ondan beklenilmeyen bir biçimde davranır. Yazarı bağlar ve uzun uzun konuşurlar. Ancak tam giderken yazarın kitabı ile ilgili topladığı tüm dosyaları ve  yazdıklarını bir güzel yakar.

Muamma'yı okurken bir ara bir Agatha Christie öyküsü okuyorum gibi hissettim ama bu hissiyatım uzun sürmedi zira oldukça heyecanlı ve gizemli başlayan öykü bir süre sonra gereksiz yere uzatılmış hissi verdi ve final de tatmin etmedi. Konusu ise evli, zengin ve başarılı bir iş adamı olan John Marcus Fielding ortada hiç bir gerekçe yokken kaybolur. Hiç bir mantıklı neden bulunamaz. Karısı, çocukları, sekreteri derken polis gelin namzedi ile görüşür ve minik detaylar yakalar. 

Bulut ise ailece yapılan bir piknik ve piknik sırasında yaşanılan olayları anlatsa da çok daha ince bir alt yapısı var. Çok naif ve çok hoş bir öyküydü.       

19 Temmuz 2012 Perşembe

John Fowles - Koleksiyoncu


Koleksiyoncu (The Collector)


John Fowles


Ayrıntı Yayınları


2011, İstanbul


ISBN: 978-975-539-308-7


260 Sayfa


Çeviri: Münir H. Göle





"Onların dışındaki kimsenin asla haberi olmadı."

Başlaması ve bitmesi aynı derecede sarsıcı oldu. Hatta dehşete bile kapıldım bir ara. Başıma gelse ne yapardım diye uzun uzun düşündürdü beni. Böyle kendi halinde, sessiz insanların daha tehlikeli olduğunu düşünürüm zaten bu roman pekiştirdi. 

Kendi halinde, sessiz bir insan olan Frederick Clegg  kelebek koleksiyonu yapan bir memurdur. Aşık olduğu resim öğrencisi Miranda'yı gizlice izler, gözler. Bir gün müşterek bahisten büyük ödülü kazanır. Bu parayı Miranda'nın ilgisini çekmek için kullanmayı düşünürken, asla beklediği etkiyi yapamayacağını fark eder, ve daha farklı bir yol gelir aklına. Kırsalda bir ev alır. Mahzeni düzenler. Pek çok detay düşünür. Miranda için alışveriş yapar. Aslında kendi de inanmaz başlarda yapacağı şeye fakat bir akşam her şey yolunda gider ve Miranda'yı kaçırır. Asıl öykü işte burada başlar...

Roman üç bölüm; ilk bölüm Frederick'in ağzından yazılmışken bir an da ikinci bölümde Miranda'nın gözünden olaylara şahit oluyoruz. Bu durum hem olayı iki tarafın açısından görmemizi sağlarken diğer yandan da gerilimi iyice arttırıyor. İçten içe Frederick'e hak verirken, Miranda'nın günlüğünü okuduğunuzda bu sefer nefret ediyorsunuz. Tam anlamı ile kendinize bir taraf bulamıyorsunuz. Son bölüm de ise ne hissedeceğiniz size kalmış. Ben büyük bir şaşkınlık yaşadım.  

Roman; İnsan nasıl da yaptığı haksızlık ve yanlışlara güzel bahaneler bulup, kendi kendine haklı çıkarıyor... Aşkın bazı insanları gerçekten nasıl hasta ettiğini gösteriyor... İlkel benliğimize bir güzel ayna tutuyor... Klostrofobimiz ile yüzleştiriyor... Ve kesinliklikle okunmayı hak ediyor...

Fowles'un ayrıca resim bilgisine de hayran olmamak elde değil. Fransız Teğmen'in Kadını ve Büyücü ile hayranlığımı kazanan Fowles, bu hissiyatımı arttırarak devam ettirdi Koleksiyoncu ile. Roman Fowles'un ilk yayınlanan romanı ve epey yayınevi tarafından reddedilmiş bir roman olma özelliği de taşıyor. Ayrıca romanda, Sevgili Biblio'nun Shakespeare okumamızda okuduğu Fırtına atıfları beni daha da heyecanlandırdı. 


Alıntılar burada

2 Temmuz 2012 Pazartesi

John Fowles Okumaları [Temmuz 2012]




Nicedir Canım Biblio ile aklımızdaydı Fowles okumak. Bizim çok özel bir yeri var yazarın, zira Biblio'nun blogunu keşfettiğim ve ilk yorumumu bıraktığım yazı Fowles'un Büyücü'sü üzerine yazılmış bir yazıydı. Yazıdaki yorumlarımızı okursanız ilk anda sevmişiz sanırım Biblio ile birbirimizi. Daha sonra bu hoş tanışmanın büyük bir sevgi ve muhabbete dönüştüğüne şahit olanlar olmuştur. Birlikte nice okumalar yaptık özellikle Agatha Christie baş kahramanımız oldu. Şimdi bizi tanıştıran yazara tekrar döndük. Ben sadece Büyücü ve Fransız Teğmen'in Kadını kitaplarını okumuştum. Şimdi yazarın külliyatının diğer önemli eserlerini okuyacağım: 

- Kolleksiyoncu
- Abanoz Kule
- Yaratık 

Katılmak isteyenlere kapımız her zaman ki gibi açık. Bu arada ufak bir not Agatha Christie okumamız Ağustos ayında. Şimdiden duyurayım bize katılmak isteyenler vardı. 

Canım Biblio için özel not: Samimi olarak şunu itiraf etmeliyim ki seni tanıdığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Her daim bunun için mutluluk duyuyorum ve şükrediyorum. İyi ki varsın. Bunun için Fowles'a bir selam olsun.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...