29 Ekim 2010 Cuma

Virginia Woolf - Orlando


Orlando

Virginia Woolf

İletişim Yayınları

2010 İstanbul

ISBN: 978-975-470-827-1

244 Sayfa

Çeviri: Seniha Akar




Orlando, edebiyat tarihinin en özgün ve en ilginç öykülerinden biri bana göre. Ağır ve kasvetli iki romanın ardından Orlando bana o kadar eğlenceli geldi ki... Virginia Woolf'un kanımca en rahat okunan kitabı. Bazı yazarlara göre fantastik olarak nitelendirilen Orlando bence fantastik öğeler barındırmakla birlikte yine de Virginia Woolf'un elinden çıktığı gayet net olan çok özgün bi eser.
Orlando -Yaşam Öyküsü- adı ile 1928 yılında yayınlanan kitap, Mina Urgan'ın belirttiğine göre üç ağır kitabın - Jacop'un Odası, Mrs. Dalloway, Deniz Feneri- ardından biraz dinlenmek ve eğlenmek amacıyla yazılmıştır. Virginia Woolf günlüklerinde "Eğlence istiyorum, fantezi istiyorum" diye yazmıştır.
Kitapda yaşam öyküsü anlatılan kişinin iki temel fantastik öğesi vardır. İlki 300 yılı aşkın bir yaşam süresi - ki kitap yayınlandığında Woolf hala yaşadığını belirtir- ikincisi ise kitabın ilk yarısında erkek olan Orlando'nun kitabın ikinci yarısında uzun bir uykudan sonra kadına dönüşmesidir. Bütün bunlara ilave olarak maceralı bir hayat yaşar. Kraliçe Elizabeth'in gözüne girer, Rus bir Prenses ile aşk yaşar, İstanbul'a elçi olarak gelir ve burada evlenir, Sonra bir süre Bursa'da yaşar v.s... Orlando'nun İstanbul günlerini okurken "Puslu Kıtalar Atlası" tadı aldım. Virginia Woolf'un okuduğum üç kitabında da bir İstanbul bahsi geçiyor. Virginia Woolf'un iki kez İstanbul'a geldiği bilinmektedir. Hatta ikinci gelişinde Bursa'da gitme fırsatı bulmuştur. Orlando da İstanbul günlerini daha sonraları mutlulukla anımsar.
Virginia Woolf kitabını aşık olduğu Vita Sackville - West'e ithaf etmiştir. Orlando'nun cinsiyet değişiminin nedeni budur. Virginia Woolf'a göre Vita Sackville - West erkekliği ve kadınlığı birleştirmiş bir yaratıktı.
Orlando'nun 1992 yılında yapılmış bir de filmi var. Okuduklarımın filme ne derece aktarıldığı merakımı uyandırdı. Bulabilirsem izlemeye düşünüyorum.


"Genç bir erkekken nasıl ısrarla kadınların itaatkar, iffetli, mis kokulu ve şık olmalarını istediği geldi aklına. "Artık bu isteklerin bedelini kendi benliğimden ödemem gerecek" diye düşündü, "çünkü kadınlar (bu cinsiyette kısa deneyimine bakılırsa) doğuştan iffetli, itaatkar mis kokulu ve şık değiller. Onlarsız yaşamın zevklerinden hiç birini tadamayabilecekleri bu güzellikleri ancak bunaltıcı bir disiplinle elde edebilirler. Saçların yapılması var diye" düşündü, "yalnızca bu bile sabahımın bir saatini alır; aynaya bakmak var, bu da bir saat; balenlenip korselenmek var; yıkanıp pudralanmak var; ipekliden dantele, dantelden mat ipeğe üst baş değiştirmek var, yıllar yılı iffetli olmak var..."

Şimdiye kadar okuduğum en hoş empati örneği. Okunması tarafımdan tavsiye olunur.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Virginia Woolf - Mrs. Dalloway


Mrs. Dalloway

Virginia Woolf

İletişim Yayınları

2010 İstanbul

ISBN: 975-470-022-2

192 Sayfa

Çeviri: Tomris Uyar





"Yaşamı ve ölümü vermek istiyorum, sağlığı ve çılgınlığı; toplum düzenini eleştirmek istiyorum, işler halinde, en yoğun biçiminde."



Evet, Virginia Woolf güncesinde Mrs. Dalloway için böyle yazmış. Gerçekten de bunu başarmış. Yaşam ve ölüm iç içe romanda. Bu ölüm ve yaşamın iç içe olması belki de zor okunan bir roman yapmış, Mrs. Dalloway'i. Çok kalın bir kitap olmamasına rağmen bir haftada ancak okuyabildim. Yazar romanı bölümlere ayırmadığı için bu da okumayı güçleştiren bir unsur. Bazı satırları dönüp tekrar okudum ve cümleleri iyice anlamlandırmaya çalıştım. Virginia Woolf aslında ciddi bir zaman yaratarak okunacak bir yazar. Öyle otobüste, sağda solda okunamıyor. Ancak ben kendi adıma, bu kadar geç Woolf okuduğum için hayıflanırken, aslında farkında olmadan doğru bir iş yapmışım. Daha gençken okusam hem bu kadar sabırlı olmayabilirdim, hem de bazı şeyleri fark edemeyebilirdim.

Yazar romanda bir günü, tam bir gün bile değil aşağı yukarı 10-12 saatlik bir zamanı anlatır. Deniz Feneri’nde olduğu gibi bariz bir olay yoktur. Bu 12 saatlik zamanda geri dönüşlerle şimdiki zaman ve geçmişi bir arada anlatır. Romanda Big Ben’de önemli bir roldedir. Saatin kaç olduğunu o bize söyler. Mina Urgan’ın belirttiğine göre yazar romanına ilk olarak The Hours (Saatler) adını vermeyi düşünmüş. Aslında bu daha iyi bir isim olurdu. 
Romanda iki baş kişi var: Clarissa Dalloway ve Septimus Warren Smith. Clarissa Dalloway yüksek sınıftan ellili yaşlarında bir ev hanımıdır. Roman Clarissa Dalloway’in akşam vereceği parti için çiçekçiye gitmesi ile başlar. İki baş kişi birbirini tanımazlar ancak ikisi de reklam uçağını görür, bir lastik patlamasını duyarlar ve resmi bir araba görürler. Birbirlerine yakın ama birbirlerini tanımadan yaşarlar aynı günü. Daha da ilginci ikisi de Shakespeare’in sözlerini anımsarlar. "Şimdi ölmek, şimdi çok mutlu olabilmek demektir."

Clarissa Dalloway dışında diğer karakterler daha belirgin çizilmiş. Fakat Clarissa’nın nasıl bir karakteri olduğu pek anlaşılmıyor.

Diğer baş karakter Septimus Warren Smith ise savaşta yakın bir arkadaşının ölümünü gördükten sonra ruhsal dengesini kaybetmiş bir savaş mağdurudur. Septimus 30 yaşındadır ve bir İtalyan ile evlidir. Bir şirkette çalışmaktadır. Sık sık hezeyanlar yaşar.

Romanın sonunda birbirini tanımayan Clarissa ve Septimus aynı düşünce ile birleşirler ve bütünleşirler.

Dediğim gibi zor okunan bir roman, fakat bilinç akışı yöntemi bu romanla mükemmel hale gelmiştir. Bir baş yapıt.

Big Ben Saat Kulesi

22 Ekim 2010 Cuma

Ekslibris

Ex libris, kitabın iç kapağında veya ilk sayfalarında bulunan kitap etiketini veya kime ait olduğunu göstermek için  kullanılan Latince deyiştir. ...'nın kitaplarından ya da ...'nın kütüphanesinden anlamına gelir. Ekslibris, kitapseverlerin kitaplarının iç kapağına yapıştırdıkları üzerinde adlarının ve değişik konularda resimlerin yer aldığı küçük boyutlu grafik çalışmalardır. Kitabın kartviziti ya da tapusudur. İngilizce “Bookplate” olarak da bilinen Ekslibris, kitap sahibini tanıtır, onu yüceltir ve kitabı ödünç alan kişiyi geri getirmesi konusunda uyarır. Bir mülkiyet işaretinin yanında kitabın hırsızlığa karşı korunmasını sağlama işlevinin de olduğu söylenebilir. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Ex_libris)

Uzun zamandır bir kaşe yaptırmak isteğim vardı. Ekslibris'i grafik olarak yapmak ya da yaptırmak isterdim. Ancak sınırlı imkanlar beni sade bir kaşe yaptırmaya zorladı. Yazın başında bir abimize kaşe fiyatlarını sordum. "Ne yazılacak. Yaz bana ben bir sorarım" dedi. Yazdım verdim. Sağolsun ertesi günü yaptırıp getirmiş. "Ne kadar" dedim. "Benden olsun ama ne yazıyor burada" dedi. "Ekslibris Thalassapolis: Deniz'in kütüphanesinden yazıyor" dedim. (Aslında tam olarak Yunanca "Thalassapolis" Deniz Şehri ya da ülkesi demek.) "Yarısı Latince yarısı Eski Yunanca. Ama olmaz parasını vermek istiyorum" dedim. "Ne güzel okuyorsun. Bu benden" dedi ve ısrarla fiyat söylemedi. Buradan kendisine tekrar teşekkür ederim. Benim ekslibrisim sadece yazı ama kitapların benim olduğunu gösteriyor ve minik kitap hırsızlarına karşı kitaplarımı koruyor. Kafamda fikirler var kendi ekslibris'imi oluşturmak adına ama çizim bilmek lazım. Bakalım ilerde belki kendi ekslibris tasarımı gerçekleştiririm. Kitaplarım koruma altında şimdilik bu bana yeter  :)


20 Ekim 2010 Çarşamba

29. İstanbul Kitap Fuarı (30 Ekim - 7 Kasım 2010)


Kitap Kurtlarının bayramına 10 gün kaldı. Detaylar için afişe tıklayabilirsiniz. Bu seneki afişi çok beğendim. Onur konuğu olarak da İspanya'nın olması çok güzel olacak. Herkese şimdiden güzel kitaplar dilerim...

18 Ekim 2010 Pazartesi

Virginia Woolf - Deniz Feneri


Deniz Feneri  (To The Lighthouse)

Virginia Woolf

İletişim Yayınları

2008 İstanbul

ISBN: 9789754707939

248 Sayfa

Çeviri: Naciye Akseki Öncül





"Mrs. Ramsay kumda bir çukur açıp sonra, o anı tüm kusursuzluğu, yetkinliği ile oraya gömer gibi yine üstünü kapattı"




Mina Urgan’ın kitabının hemen arkasından Deniz Feneri’ne devam etmek ile iyi bir seçim yapmışım. Virginia Woolf’un hayatını okumaya devam ettiğim izlenimine kapıldım. Daha sonra Mina Urgan’a dönüp roman ile ilgili yazdıklarını okuyunca bu hissimin yersiz olmadığını anladım. Deniz Feneri, Virginia Woolf’un tek otobiyografik romanı olarak sayılıyor. Çocukluk anılarına dayanarak yazdığı roman,  1927 yılında yayınlanmıştır.


Ölen anne - babasını andığı için “Deniz Feneri” adı yerine “Ağıt” adını vermeyi düşünmüş Woolf. Bay ve Bayan Ramsey Virginia Woolf'un anne - babasının romanda canlanmış halidir. Kız kardeşi okurken bir ölünün bu denli canlamasından dolayı büyük bir heyecana kapılmış.



Virginia Woolf çocukluğunda yazları ailece Cornwall kıyılarındaki St. Ives’e giderlerdi. Roman her ne kadar aynı bölgede geçmese de (İskoçya Sahili açıklarında geçer) Virginia Woolf’un bu yaz anılarını romanda kullanmış ve romanı zorlanmadan yazmış.


Deniz elbette romanda önemli bir öğedir. Romana adını veren Deniz Feneri ise romanın başlıca simgesidir. Romanda bir öykü yada olaylar zinciri yoktur. Kişilerin iç dünyasının aktarıldığı romanda bana göre en önemli olay Ramsey’lerin küçük oğulları James’in Deniz Fenerine gitmek istemesidir. (Nedense küçük James gözümde "Öyle Bir Geçer Zaman ki" dizisinin Osman’ı olarak canlandı- meraklısına not: Dizi çok içimi acıttığı için izleyemiyorum).

Romanın ilk bölümü hemen hemen bir günü anlatır. İkinci bölüm ise on yıllık bir dönemde yaşananları bize özetler ve kısa bir bölümdür. Son bölümde ise on yıl sonra Ramsey’lerin evlerine dönmeleri ve Deniz Fenerine gitmeleri anlatılır.

Roman beni üzdü. James'ın istediği zaman değil de on yıl sonra üstelik yaşadığı üzücü olayların ardından Deniz Fenerine gitmesi insanın içini acıtıyor. Okumayanları göz önüne alarak fazla detay vermek istemiyorum. Beni üzse de böyle güzel bir roman okumak beni mutlu etti. Keşke daha önce Woolf okumaya başlasaydım. Diğer taraftan hiç okumayabilirdim diye düşünüp avunuyorum.



Hayalimdeki Deniz Feneri.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Mario Vargas Llosa Haftası (15 - 21 Kasım 2010)

Nobel Edebiyat Ödülünün geçen hafta belli olması üzerine kısa bir yazı yazmıştım. Yazarken aklımda en kısa zamanda daha önce okumadığım Llosa'yı okumak vardı. Yazıya  Oklap Kütüphanesi blogunun yazarı sevgili Özgür "Llosa haftası yapalım" diye yorum yazarak hislerime tercüman oldu. Bu yorum üzerine "Okuma Projesi Düşkünü Bendeniz" hemen "Yapalım" dedim. Bunun üzerine sevgili Kitap Kurdu da katılmak istediğini dile getirdi.  Sevgili Özgür'ün yurt dışında olması ve kitaplara ulaşmasının zorluğu sebebiyle tarih belirlerken bunu göz önüne aldık. Neticede 15  - 21 Kasım 2010 Llosa Haftası olarak belirledik. Sevgili Roman Karakteri ve Sevgili Biraz Şöyle Biraz Böyle'den de katılma sözü aldım :) Bize katılmak isterseniz seviniriz, kollektif bir okuma gerçekleşir. Yazarın bir haftada üç kitabını okuyacağız. İstediğinizi seçebilirsiniz. Sevgiler...

Yazarın Eserleri:

Cennet Başka Yerde

Teke Şenliği 

Don Rigiberto’nun Not Defterleri

Üveyanne’ye Övgü

Palomino Molero’yu Kim Öldürdü

Mayta’nın Öyküsü

Kent ve Köpekler

Elebaşılar/Hergeleler


Julia Teyze


Masalcı

Yeşil Ev

Yüzbaşı ve Kadınlar Taburu

And Dağları’nda Terör

8 Ekim 2010 Cuma

Mina Urgan - Virginia Woolf


Virginia Woolf

Mina Urgan

Yapı Kredi Yayınları

1997 İstanbul

ISBN 975-363-363-7

212 Sayfa






Bazen okumadığım yazarları ve kitapları düşünüyorum da umutsuzluğa kapılıyorum. Ama bir yerlerden başlamak lazım öyle değil mi? Okumadıklarımı değil de, okuduklarımı düşünerek avunmak daha keyifli. 2010’da bazı hedeflerimi tutturmayı başardım (bunlar 31 Aralık 2010 da yazmayı düşündüğüm Bilanço 2010’un konusu). Bu ay bir diğer hedefimi gerçekleştirmeye doğru adım attım. 2010’a girerken “Bu sene Virginia Woolf okumalıyım” demiştim. Dün akşam üstü Mina Urgan’ın kitabını sonlandırdım ve Deniz Feneri’ne başladım. Sevgili Meral bana Mina Urgan’ın kitabını en son okumamı önermişti. Hayatını ve bu ay okumayacağım kitapları üzerine yazılanları okudum ve sevgili Meral’in önerisine uyarak okuyacağım kitapların yorumlarını sonraya bıraktım. Hayatını önce okumuş olmam daha anlamlı oldu. Daha önce Kafka Haftasında belirttiğim üzere Dönüşüm’ü okuduğumda bazı şeyleri anlamlandıramamıştım. Ancak Kafka’nın hayatını okuduktan sonra taşlar yerlerine oturdu. Virginia Woolf için de bu durumun geçerli olduğunu biliyorum. Aslında yazarlar ne kadar kabul etmeseler de kendilerinden yada çevrelerinden beslendikleri yadsınamaz. Bu sebeple yazarın hayatını öğrenmek eserlerini okurken büyük bir avantaj sağlamakta.
Mina Urgan tartışılmayacak bir isim. İngiliz Edebiyat tarihi üzerine yazdıkları, çevirileri ile bir armağandı. Virginia Woolf’u onun cümlelerinden okumak çok keyifliydi.
Kitap Virginia Woolf’un ailesi, çocukluk ve gençlik yılları ile başlıyor. Daha sonra evliliği, cinsel sorunları, kişiliği ve akıl hastalığı ile devam etmekte. Daha sonra ölümü, eleştirmenliği ve roman türünde yapmak istediği değişim konuları ele alınıyor. Kitap, Virginia Woolf’un ilk yazdığı kitap olan The Voyage Out - Dışa Yolculuk- ile devam ederek Woolf’ün tüm eserleri inceleniyor.
İntihar ettiğinde çok ünlü olmayan Virginia Woolf edebiyat tarihinin en özel ve önemli isimlerinden. Bilinç akışı yöntemini ilk uygulayan yazarlardan biri.
1882’de Londra’da dünyaya gelen Virginia Woolf, Viktoria Çağı’nın tanınmış yazarlarından Sir Leslie Stephen’ın kızıydı. Virginia'nın annesi Julia Duckworth ile Leslie Stephen'ın beş çocukları oldu. Yaş sırasıyla Vanessa, Julian, Thoby, Virginia ve Adrian. Virginia onüç yaşındayken annesini kaybetti. Virginia’nın ailesi varlıklı idi. Londra’da aydın bir çevrede yaşarlar ve yazları Cornwall bölgesinde St. Ives’daki evlerinde, deniz kıyısında geçirirlerdi. “Bu sebeple eserlerinde deniz önemli bir yer tutar” der Mina Urgan. Virginia daha küçük yaşta yazar olmaya karar vermişti.
Sir Leslie Stephen üniversitede öğretim üyesiydi ve kızlarının evdeki kütüphaneden istediklerini okumasına izin veriyordu. Aslında kızlarına baskı yapmamasına rağmen, farkına varmadan kişiliği ile kızlarını eziyordu. Babasına bu yüzden duyduğu öfke Virginia'nın femist olmasında büyük etken olmuştur. 1904 yılında, Virginia Woolf yirmi iki yaşındayken ölen babasından kinle bahsetmekte. Zira kalabalık ailesine fazla emek veren annesinin henüz genç bir yaşta ölmesine karşılık babasının yetmiş iki yaşına kadar yaşamasına güç katlanmıştır. Ölümünden yıllar sonra bile babasını büyük bir kinle anar ve o öldükten sonra yaşayabildiğini ve kitap yazabildiğini söyler. Ancak kendini öldürmeden kısa bir süre önce annesiyle babasını sevgiyle anar. Aslında onun yazmasını sağlayan edebi açıdan beslenmesini sağlayan bir çevrede yetişmesinde babasının imkanlarının olduğunu anlamıştır.   
1912 yılında Leonard Woolf ile evlenen Virginia, cinsel açıdan buz gibiydi. Küçük yaşta yaşadığı travma nedeniyle erkeklerden iğrenme derecesinde tiksiniyordu. Ancak kocasını çok seviyordu ve kendilerini "İngiltere'nin en mutlu çifti" olarak kabul ediyordu. Kocasıyla kafa olarak çok iyi anlaşan Virginia Woolf, bedensel haz dışında herşeyi kocasıyla paylaşırdı. Kocası da onu çok severdi ve yazarlığına güvenirdi. Sadece bu nedenden dolayı Hogart Press adını verdiği bir basımevi kurdu. Başta Virginia Woolf'un eserleri olmak üzere çeşitli yazarların kitaplarını basan Hogart Press zaman içinde büyük bir yayınevine dönüştü. Böyle bir imkana sahip olması Virginia Woolf için büyük bir nimetti. Tanınmadığı için kitabını bastıramayabilirdi ve bu onu küstürüp yazmaktan vazgeçirebilirdi.
Virginia Woolf'un akıl sağlığına gelince, o her zaman biraz deli olanlardan değildi. Ya tamamen deliren yada aklı tam başında olanlardandı. İyi olduğu zaman kimse anlamazdı fakat aklını yitirdiğinde aylarca kendinde olmazdı. Manik depresif teşhisi konan Virginia Woolf için Alix Strachey, düşgücüyle deliliğin içiçe olduğunu, deliliğin tedavi edildiğinde düş gücünü yitirebilceğini söylemiştir.
Zaten akıl sağlığı yerinde olmayan Virginia Woolf "Perde Arası" romanını yazdığı sıralarda artık kendini yeterince yetenekli hissetmiyor, yeteneğini kaybettiğini düşünüyordu. Her gün savaş korkusu ve yeteneğini kaybetmenin vermiş olduğu stresden ruhsal bunalıma girmiş, 28 Mart 1941’de daha fazla dayanamayıp evlerinin yakınlarında bulunan Ouse nehrine ceplerine taşlar doldurarak atlayıp intihar etmiştir. Denizi sevmesine ve romanlarında yer vermesine rağmen Virginia Woolf yüzme bilmiyordu. Geride iki intihar mektubu bırakmıştır. Birisi kardeşi Vanessa Bell'e diğeri ise kocası Leonard Woolf'a.
Klişedir ya delilik ve dahilik içiçe diye sanırım Virginia Woolf bu durumun akla gelen ilk örneklerinden. Hem Virginia Woolf'u okumak, hem de Mina Urgan'dan Virginia Woolf'u okumak lazım. Ben şimdi Deniz Feneri'ne döneyim.

Virginia Woolf'un Eserleri:
Dışa Yolculuk (1915)
Gece ve Gündüz (1919)
Kendine Ait Bir Oda (1929)
Dalgalar (1931)
Londra Manzaraları (1931)
Flush, Bir Köpeğin Romanı (1933)
Yıllar (1937)
Üç Gine (1938)
Perde Arası (1941)
Virginia Woolf'un Günlükleri
Pazartesi ya da Salı

7 Ekim 2010 Perşembe

Nobel Edebiyat Ödülü

Nobel Edebiyat Ödülünün sahibi Perulu Yazar Mario Vargas Llosa oldu. 1936 yılında Peru'da doğan yazar, edebiyat eğitimi gördü. İspanya'da doktora yaptı. 1952 yılında ilk oyunu "İnka'nın Kaçışı" yayınlandı. 1963 yılında yayınlanan ilk romanı "Kent ve Köpekler" büyük yankı uyandırdı ve pek çok dile çevrildi. Kitap "Ölmeden Önce Okunması Gereken 1001 Kitap" listesinde yer almakta.
Yazar politika ile de aktif olarak ilgilendi. Peru başkanlık seçiminde aday oldu fakat seçilemedi. 
Okumadığım ancak merak ettiğim bir yazar olan Llosa'yı okumak artık farz oldu. Dilimize çevrilmiş kitapları burada.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Eylül Ayı Kitap Ayracı

Bende diyorum Ekim ayı başladı ama bir eksiklik var nedir diye? Beypazarı Turuna katılmamız ve Virginia Woolf beni öyle heyecanlandırdı ki Eylül Ayı'nın Ayracını unutuvermişim. Fotoğrafım biraz parlak çıktı ee gecenin 23.30'da aklına gelirse bu kadar olur :)

Kitap: Stuart Kelly - Kayıp Kitaplar Kitabı

5 Ekim 2010 Salı

John Freely - Osmanlı Sarayı - Bir Hanedanlığın Öyküsü-


Osmanlı Sarayı - Bir Hanedanlığın Öyküsü  (Inside the Seraglio)

John Freely

Remzi Kitabevi

2002 İstanbul

ISBN 975-14-0836-9

368 Sayfa

Çeviren: Ayşegül Çetin



John Freely'nin aslında bir fizik Profesörü olduğunu öğrenince oldukça şaşırmıştım. Kitaplarına baktığınızda onun tarih alanında uzman olduğunu düşünürsünüz. Ama işin aslı öyle değil. Bu yazarın ilk okuduğum kitabı ve aslında Türkiye Uygarlıklar Rehberi serisini daha çok merak ediyorum.

Aslen İrlandalı John Freely 1926 yılında New York'da doğmuştur. 1960 yılında Türkiye'ye gelen yazar, Robert Koleji'nde ders vermiştir ve halen Boğaziçi Üniversite'sinde ders vermekte. Yazar, Maureen Freely'nin de babası. Baba kız bu sene kitap fuarında "İstanbul'u Yazmak" üzerine bir söyleşi gerçekleştirecekler. Söyleşi 31 Ekim pazar günü Uluslararası Salon'da.

Kitaba gelince Osmanlı Hanedanlığı'nın, Fatih Sultan Mehmet ile başlayan saray hayatı anlatılıyor. Gayet sade, anlaşılır bir Osmanlı Tarihi arka planı ile Sultanların aile ve özel hayatları gözler önüne sunulmakta. Akıcı ve sürükleyici. Ancak ben Osmanlı Tarihi uzmanı değilim. Bazı bilgiler beni başka kaynaklardan teyit etmeye mecbur etti. Zira uzun yıllardan beri Türkiye'de yaşamasına rağmen bazı cümleler oryantalist bir bakış açısıyla kaleme alınmış. Ancak genel bir Osmanlı Hanedanlık tarihini ara vermeden okumak isteyenler için ideal bir kitap. Zaten alt başlık da kitabın konusunu gayet güzel aktarmakta. Ben şimdi Virgina Woolf'a kanalize oluyorum. İyi okumalar :) ...

1 Ekim 2010 Cuma

Virginia Woolf İle Bir Ay


O kadar kitap oku, adın kitap delisine çıksın da bir Virginia Woolf okuma. Olacak iş mi bu? Özellikle "Saatler" (The Hours) filmini izlediğimden beri (2002) çok istedim Woolf okumak. Ama nedendir bilinmez bir türlü sıra gelmedi. Artık buna müdahale etme gereği duyduğum için bir Virginia Woolf Ayı yapmaya karar verdim. John Freely'nin kitabı biter bitmez başlıyorum. Okunacak Kitaplar ise:
  • Mina Urgan - Virginia Woolf
  • Virginia Woolf - Deniz Feneri
  • Virginia Woolf - Bayan Dalloway
  • Virginia Woolf - Orlando
  • Virginia Woolf - Jacop'un Odası (Sevgili Biblio'nun tavsiyesi)
Güzel bir Ekim ayı diliyorum...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...