Virginia Woolf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Virginia Woolf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mart 2013 Pazartesi

Virginia Woolf - Kendine Ait Bir Oda


Kendine Ait Bir Oda (A Room of One's Room) 

Virginia Woolf

İletişim Yayınları

2003, İstanbul

ISBN: 9789750500848

127 Sayfa

Çeviri Suğra Öncü 




Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf'un feministliği anlattığı iki eserinden biridir. 19. yüzyıl sonunda hala erkekler ve kadınlar arasında eğitim eşitsizliği vardı. Bazı College'ler kadınları okula kabul etmelerine rağmen erkeklere verdikleri diploma yerine daha az değerli olan belgeler veriliyorlardı. Bu belgeler de kadınların işine yaramıyor devlet dairlerine başvuramıyorlardı. Virginia Woolf dönemine göre şanslı sayılabilir babasının kütüphanesi ve ona tutulan özel hocalarla iyi bir eğitim almasına rağmen erkek kardeşi gibi bir college'ye kabul edilmemesinin acısını yıllarca taşımıştır. (Mina Urgan, Virginia Woolf) 

1929 yılında yayınlanan Kendine Ait Bir Oda,  Newnham ve Girtin College'de 1928 yılında verdiği iki konferanstan oluşur. Konuşma dilini koruduğu için doğal ve akıcıdır. Forster'a göre en güzel yapıtlarındandır ve inancıdır. Virginia Woolf ise kitabın olumsuz karşılanacağını ve lezbiyen sanılacağından endişe eder. Ancak eser günümüzde hala feminizmin klasikleri arasındaki yerini korur. 

Bir kadın yazarın verimli olması için kendine ait bir odası ve geçinebilecek kadar parasının olmasının öneminin vurgular. Bu ikisi olmadan kadınların istese de üretken olmayacaklarını savunur.

Kitapta Shakespeare'a, dahi bir kardeş uydurması çok akıllıca ve hoştur. Ancak bu dahi kız kardeş sırf kadın olduğu için 20 yaşına gelemeden ölür gider. 

Virginia Woolf seslendiği topluluğa sadece öykü roman değil şiir, felsefe, eleştiri ve bilimsel araştırmalar da yazmalarını ister. Virginia Woolf dimağın hem dişil hem erkeksi olduğunu söyler. Bu söylem daha sonra Orlando eserinde kendini gösterir. 

Virginia Woolf'un bir diğer feminizmi savunduğu eseri Üç Gine'i de okumayı çok istiyorum. Kendine Ait Bir Oda, Woolf külliyatında ilk sıralarda okumanızı tavsiye ederim.

Bu güzel okuma için Sevgili Biblio'ya çok teşekkür ederim nice güzel okumalara... 


7 Mart 2013 Perşembe

Virgina Woolf - Flush


Flush

Virgina Woolf

İletişim Yayınları

2001, İstanbul

ISBN: 9788754709070

116 Sayfa

Çeviri:Fatih Özgüven 



Dünyanın büyük şairleri bir yanda gül koklamışlarsa, bir yanda da tezek koklamışlardır. Arada uzayıp giden sonsuz koku derecelemeleri kaydedilmiş değildir. Oysa Flush'ın içinde yaşadığı büyük ölçüde bir kokular dünyasıydı. Aşk özellikle kokuydu; biçim ve renk kokuydu; müzikle mimari, hukuk, politika ve bilim kokuydular. Onun için din bile kokuydu. Her gün yediği pirzola ya da bisküviyle yaşadığı serüvenlerin en basitini tasvir etmek bizi aşar. 


Flush, Virginia Woolf'un en rahat en keyifli okunan eseri sanırım. Çünkü kahramanımız bir köpek. Bazı eleştirmenler tarafından gözardı edilse de bir kısım eleştirmenlere göre tam bir başarı. Gerçekten de bir köpeğin yaşamını okumak çok keyifli. Bu deneyimi Paul Auster'ın Timbuktu romanı da yaşatıyor. O kitabı da çok severek okumuştum. 

Flush Viktoria dönemi şairlerinden Elizabeth Barrett'ın köpeğidir. Elizabeth Barrett babası tarafından hasta olduğu nedeniyle eve kapatılmıştır. Ancak Robert Browning ile tanışıp gizlice evlenirler ve İtalya'ya kaçarlar. En ünlü aşk öykülerinden biri olan bu öykünün tiyatro oyunları yazılmış, filmleri çekilmiştir. Virgina Woolf ise bambaşka bir açıdan kaleme alır öyküyü. Elizabeth Barrett'ın köpeği Flush'ın bakışından aktarır. 

Flush kırsal bölgede yaşayan Viktoria dönemi yazarlarından Mary Mitford'un köpeğidir. Burada geçen günleri çok mutludur. Kırlarda koşar oynar. Mary Mitford'un köpeğini satın almak isteyenler olur. Miss Mitford zor durumda olmasına rağmen Flush'ı satmaya razı olmaz ve onu Elizabeth Barrett'a hediye eder. Flush için bu olay inanılmaz bir deneyimdir. Önce sahibinin onu bırakmasına çok üzülür. Yeni sahibi seslenince yanına gider ve böylece hiç ayrılmayacak bir ikili olurlar. Kırları özlese de buradaki hayat da onu etkilemektedir. Burada yaşamaya alışır mevsimler geçip giderken bir gün bir mektup gelir sahibi heyecanlandıran bu mektup en nihayetinde sahibinin evliliğine kadar gider. Evlendikten sonra İtalya'ya giderler. Flush buraları o kadar sever ki kısa bir süre Londra dönmek ona işkence gibi gelir. İtalya'ya dönünce çiftin bir bebeği olur. Flush başta bebeğe karşı ön yargılı olsa da sonra onunla oynamayı çok sever. Daha sonra yaşadığı talihsiz pire olayı onu çok üzer. Uzun yıllar Floransa'da mutlu yaşar günün birince öleceğini hisseder ve sahibinin yanına döner. Elizabeth B. Browning kitabından başını kaldırınca Flush'un öldüğünü görür. 

Mina Urgan'ın Virgina Woolf kitabında, Virgina Wollf'un bu kitabı hiç sevmediğini belirtir. Halbuki bence çok keyifli ve neşeli bir kitap. Özellikle mevsim geçişlerinin anlatıldığı bölümler çok keyiflidir. Bayan Barrett'ın evlenidiği doğum yaptığı günlerin anlatımı da çok keyifli. Flush kendisini sevdiriyor o kesin. Virgina Woolf'un kitabı sevmemesi bana garip geldi gerçekten. Virgina Woolf okumaya başlamak isteyenler için çok iyi bir seçim. 


Elizabeth Barrett Browning

26 Şubat 2013 Salı

Virgina Woolf - Dalgalar



Dalgalar (The Waves)

Virginia Woolf

İletişim Yayınları

İstanbul, 2011

ISBN: 9789754709391

264 Sayfa

Çeviri: Oya Dalgıç






Dalgalar Virginia Woolf'un belki de en zor okunan eseri ki kendisi de bunu özellikle istemiştir. Kendine özgü bir tarzda kaleme alınan Dalgalar hem düz yazı hem de şiir öğelerini barındırmaktadır. Hatta güncesinde Dalgalar için bir tiyatro oyunu-şiir olarak bahseder. Bu yeni üslubunun güçlüğü nedeniyle kitap tam üç kez yeniden yazılmıştır. 

Roman olarak adlandırılamayan bu kitapta belli bir olay örgüsü yoktur. 6 kişinin (üç kadın üç erkek) bilinç akımını aktaran eser bazı eleştirmenlere göre Woolf'un en büyük eseridir. Karakterler bir bakıma kendi kendilerine konuşurlar. Bu altı karakter dışında Percival adındaki bir kişi daha vardır. Ancak onu sadece karakterlerin bahsetmesinden biliriz. Genç yaşta ölen Percival'ı yazar hiç konuşturmaz. Bu 6 karakter ve Percival dışında başka karakterler yoktur. Hatta bu karakterlerin bir kişinin farklı karakterleri olup olmadığı da tartışılır.

Üslup olarak farklı olsa da gerçekten de zor okunan bir kitap Dalgalar. Şiirselliğin verdiği bir ahenk olmasına ve kimi yerlerde akıp gitmesine rağmen Virginia Woolf gerçekten istediğini yapmış ve zor okunan ve karmaşık bir eser yaratmış. Kendi adıma bir önceki Virgina Woolf okumamdaki kitapları daha çok sevdiğim aşikar. Tavsiyem külliyatı okuyacaksanız sonlarda okumanız. İlk kitap olarak tercih ederseniz diğer kitaplarını okumak istemeyebilir ve çok şey kaçırabilirsiniz.

31 Ocak 2013 Perşembe

Virginia Woolf Okumaları (Şubat 2012)



Canım Biblio ile yeni bir okuma planı yaptık. Bize eşlik eden değerli kitap severler de var. Bu bizi çok mutlu etti. Aslında bu yazı daha erken yazılacaktı ancak özel nedenlerden biraz gecikti. Eğer siz de katılmak isterseniz daha da çok seviniriz. Blogunuz var ise böyle bir yazı yazabilir okuyacaklarınızı bizimle paylaşabilirsiniz. 

Benim Kitaplarım:
- Dalgalar
- Kendine Ait Bir Oda
- Flush

Sevgili Biblio'nun yazısı burada. Kendisine bu muhteşem görsel için tekrar teşekkür ederim. Güzel bir şubat bekliyor bizi... 

14 Aralık 2010 Salı

Luisa Antolin Villota - Virginia Woolf: Görünmeyenin Yazarı

Virginia Woolf: Görünmeyenin Yazarı

Luisa Antolin Villota

Elma Yayınevi

2010 İstanbul

ISBN:978-975-6093-76-4

35 Sayfa

Çeviri: Kemal Atakay

+8


  
Hani bazen güzel bir şey dilerseniz de oluverir. İşte bu yazacağım kitap böyle bir dileğin sonucudur. Her gün takip ettiğim Bir Dolap Kitap'ta görmüştüm bu tatlı çocuk kitabını. Henüz yeni bitirmiştim Virginia Woolf ayımı ve bu kitap beni büyüledi. Kızımın okuması için uzun bir süre olmasına rağmen en kısa zamanda kendim için alıp okumayı dilemiştim. Virginia Woolf'un bir çocuk kitabı olması fikri çok hoşuma gitmişti. Ben bu merakla bir kaç günü geçirdim. Sonra mail kutumu kontrol ederken Elma Yayınevi'nden Sevgili Mine Hanım'ın beni çok mutlu eden maili ile karşılaştım. "Virginia Woolf ayı ile ilgili yazılarımı okuduğunu belirterek bu kitabı bana göndermek istediklerini" yazıyordu. İşte dileğimin gerçekleştiği an. Bu nazik daveti hemen kabul ettim ve bu şahane kitap bana uçarak geldi. Hemen gelince bir kere okudum. Sonra hafta sonu bir kez daha ve dün gece bir daha okudum. Bu okumalarımdan ikincisinde 8 yaşına gittim ve öyle okudum. Her okumam da büyük bir keyif aldım.


Kitabın ilk bölüm "Virginia Kimdir?" de Virginia'nın ailesi, evi, nasıl bir çocuk olduğu, hangi oyunları oynadığı anlatılıyor. Daha sonra "Virginia Konuşmaya Başlıyor" da, 3 yaşına kadar hiç konuşmayan Virginia'nın bir gün yaratıcılığının izlerini taşıyan bir cümle ile konuşmaya başlamasının öyküsü anlatılıyor. Virginia konuşmaya başlamasıyla kardeşlerine birbirinden güzel öyküler anlatıyor, kitapları çok seviyor ve çok okuyor. Okudukça kendisi de yazmak istiyor. Sessiz sözleri yakalamak için ağını atıyor, ancak bu sessiz sözcükleri yakalamak için büyük bir sessizlik gerekli. Sessizlik olmazsa Virginia'nın sözleri kaçıp gidiyor. Böylece "Kendine Ait Bir Oda" sı olması gerektiğine karar veriyor. Kendine ait bir odası olunca görünmez ağı ile yakaladığı sessiz sözlerin nasıl birer birer kitaba dönüştüklerini okuyoruz. Sonra Virginia'nın sevdiği şeyleri ve kitaplarını öğreniyoruz. "Virginia'nın Gözleri" bölümünde Virginia Woolf'un rahatsızlığından da bahsedilmiş. Daha fazla kitap ile ayrıntı yazmayayım en iyisi...

Kitabı Luisa Antolin Villota kaleme almış. Çizimler Antonia Santolaya ait. Çeviren Kemal Atakay. Hem çizimler çok güzel hem de çevirisi. Böyle güzel bir kitabın Türkçe'ye kazandırılmış olması müthiş bir şey. Keşke çocuk olsam dedirtti okudukça. Böyle büyük bir yazarın hayatı ve yazar olma öyküsünün anlatılması ile çocukların sadece kitaplara değil edebiyata ve edebiyatçılara karşı da büyük bir ilgi duymalarını sağlayacaktır. Kitap Virginia Woolf sever büyüklerin de hoşlarına gidecek eminim.  

Kitap Elma Yayınevinin "Kişisel Gelişim Kitapları" serisinden basılmış. Serinin diğer kitaplarını ve yakında basılacak olan Ursula K. Le Guin'in "Balık Çorbası "nı da çok merak ettim. Seriyi en kısa zamanda tamamlamak niyetindeyim.

Bu güzel kitap bana capcanlı bir dünyanın kapılarını açtı. Kızım her geçen gün büyürken ve yazısı bol kitaplara doğru ilgisi artarken, "Niye çocuk kitapları da yazmıyorum" dedim. Hem Almina için hem kendim için çocuk kitaplarını okuma vakti. Çocukken böyle güzel kitapları okumamış olsam da hiç değilse şimdi kaçırmamış olurum.

Son bir not Elma Yayınevi'nin bir de Elma Çocuk Kulübü var linke tıklayarak nasıl üye olunacağı öğrenilebilinir. Hem büyükler hem minikler için bol kitaplı günler... 


6 Kasım 2010 Cumartesi

Virginia Woolf - Jacob'un Odası


Jacob'un Odası (Jabob's Room)

Virginia Woolf

İletişim Yayınları

2010, İstanbul

ISBN - 13: 978-975-470-881-3

216 Sayfa

Çeviri: Fatih Özgüven



Virginia Woolf ayım biraz gecikmeli olsa da bitti. Son kitabım sevgili Biblio'nun tavsiyesi üzere listeme aldığım Jacob'un Odası'ydı. İyi ki bu kitabını da okudum Woolf'un, yoksa epey bir kısım eksik kalacaktı. Puzzle'ın en büyük parçası Jacob'un Odasında gizliymiş. Planımın kasım ayına sarkmasının nedeni itiraf etmek gerekirse Woolf'un zor okunan bir yazar olması. Ama bu özellik onu okunamaz yapmıyor. Edebiyat tarihinin en özgün yazarlarından biri olan Woolf'u bu sene okumayı başardığım için önce kendimi tebrik etmek istiyorum. Bu sene epey bir sözümü tuttum. Arkadaşlarıma verdiğim sözlerimi de tutuyorum zira Jacob'un Odası'nın hemen arkasından Sevgili Biblio ile konuştuğumuz "Beyaz Geceler"e başladım. "Beyaz Geceler"in hemen arkasından da Sevgili Oklap'a daha önce verdiğim sözümü tutup Heinrich Böll'ün "Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru"nu okuyacağım. 
Kitabı dün bitirdim. 5 Kasım V For Vendetta izleyenler için özel bir gündür. İzlemediyseniz mutlaka izleyin. Guy Fawkes, İngiliz tarihinin en büyük vatan haini olarak kabul edilir. Fawkes, Westminister Sarayı’ndaki İngiliz Parlamento Binasını, aristokrasi zirvesi olan 5 Kasım 1605 günü havaya uçurmaya karar verdi. Komploculardan birinin saray çevresinden bir tanıdığına, saraydan uzak durmasını tavsiye eden bir mektup göndermesi sonucu komplo ortaya çıkınca; Fawkes, 5 Kasım gece yarısı parlamento mahzenlerinde bol miktarda barut fıçısıyla yakalandı ve idam edildi. Hala İngiltere'de 5 Kasım günü komplonun başarısız olması nedeniyle büyük gösterilerle kutlanır. Kitapda da (sayfa 77) Jacob, 5 Kasımı kutlayanları görür ve o an çok mutlu olduğunu hisseder.  Kitabı bitirdiğim gün ile kitapta bu olayın anılması çok hoş bir tesadüf oldu.
Guy Fawkes ve komplocular

Kitabın en hoş bölümü Jacob'un Yunanistan yolculuğunun anlatıldığı bölümler. Kitap boyunca sevdiğim yazarların Ksenephon, Euripides, Aeskylos, Sofokles ve Vergilius'un eşlik etmesi de ayrı bir tad oldu.  Vergilius'tan sevdiğim bir alıntı:
Libertas, quae sera tamen respexit inertem, candidior postquam tondenti barba cadebat, respexit tamen et longo post tempore venit. (Vergilius, Bucolica, 30)
Özgürlük güldü sonunda benim gibi tembele, çoğalmaya başlayınca sakalımdaki aklar. Geç kaldı ya neyse, yine de güldü yüzümüze.
Virginia Woolf, bu kitabında da İstanbul'dan bahsetmekte.

Gelelim Jacob'a  - Yazının bu bölümü kitabın sonu ile ilgili bilgi içermektedir- Ben her ne kadar uyarı koysamda zaten kitabı okumak için elinize aldığınızda arka kapağı okuduğunuz an Jacob'un öleceğini öğreniyorsunuz. Bu duygu ile okumaya başladığınız için, içinize kocaman bir hüzün yerleşiyor. İlk sayfalarda çocukluğunu okuduğunuz bu gencin hayatına şahit olurken ölümüne nasıl adım adım yaklaştığını biliyorsunuz ama elinizden bir şey gelmiyor. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi. Öleceğimizi bile bile aşık oluyoruz, mutlu oluyoruz, deliler gibi eğleniyoruz, kahkahalarla gülüyoruz. Ama bu bizimde bir gün apansız öleceğimiz gerçeğini değiştirmiyor. Bu kitabı okurken bir tanıdığım, 5 yaşındaki kızını kaybetti. O acı da bu kitaba eşlik etti durdu bir hafta boyunca. Sanırım Jacob'un Odası denilince tıpkı Biblio'nun daha önce bahsettiği gibi benim de içim hüzün dolacak. Ancak belirtmeliyim ki bu benim yaşadığım özel olaydan dolayı değil. Kitabın kendisi bahsettiğim gibi hüzünlü. Virginia Woolf, Yunanistan'da tifoya kapılıp ölen kardeşi Thoby'nin anısı için yazmıştır. Geriye kardeşinden boş bir oda kaldığı için bu adı uygun gördüğünü söylüyor Mina Urgan. Genç yaşta ölen kardeşi için yazdığı için doğal olarak hüzün var. Hele yaklaşık iki sayfa olan son bölümü akıllara kazınıyor.
Jacob'un Odası, Virginia Woolf'un ilk deneysel romanıdır. Belli bir olay örgüsü olmadığı gibi zaman ve mekanda belirsizdir. Daha çok sinematografik bir özelliği vardır. Mekandan mekana; zamandan zamanda keskin geçişleri olan bu kitabını, Virginia Woolf roman olarak tanımlamaz. "New Roman" der. "Yaşamın tüm karmaşıklığını verdiğini" söyler. Baş kişi Jacob hakkında ise detaylı bilgi verilmez. Nasıl bir insan olduğunu anlayamayız. Bilinç akışı yöntemini kullanmadığı için Jacob'un düşüncelerini de bilmeyiz. Bu özellikleriyle zor okunan bir roman. Ama güzel bir roman. Ben dün itibariyle Jacob'un odasının kapısını kapattım ancak bir süre sonra o odaya geri döneceğimi biliyorum. 

29 Ekim 2010 Cuma

Virginia Woolf - Orlando


Orlando

Virginia Woolf

İletişim Yayınları

2010 İstanbul

ISBN: 978-975-470-827-1

244 Sayfa

Çeviri: Seniha Akar




Orlando, edebiyat tarihinin en özgün ve en ilginç öykülerinden biri bana göre. Ağır ve kasvetli iki romanın ardından Orlando bana o kadar eğlenceli geldi ki... Virginia Woolf'un kanımca en rahat okunan kitabı. Bazı yazarlara göre fantastik olarak nitelendirilen Orlando bence fantastik öğeler barındırmakla birlikte yine de Virginia Woolf'un elinden çıktığı gayet net olan çok özgün bi eser.
Orlando -Yaşam Öyküsü- adı ile 1928 yılında yayınlanan kitap, Mina Urgan'ın belirttiğine göre üç ağır kitabın - Jacop'un Odası, Mrs. Dalloway, Deniz Feneri- ardından biraz dinlenmek ve eğlenmek amacıyla yazılmıştır. Virginia Woolf günlüklerinde "Eğlence istiyorum, fantezi istiyorum" diye yazmıştır.
Kitapda yaşam öyküsü anlatılan kişinin iki temel fantastik öğesi vardır. İlki 300 yılı aşkın bir yaşam süresi - ki kitap yayınlandığında Woolf hala yaşadığını belirtir- ikincisi ise kitabın ilk yarısında erkek olan Orlando'nun kitabın ikinci yarısında uzun bir uykudan sonra kadına dönüşmesidir. Bütün bunlara ilave olarak maceralı bir hayat yaşar. Kraliçe Elizabeth'in gözüne girer, Rus bir Prenses ile aşk yaşar, İstanbul'a elçi olarak gelir ve burada evlenir, Sonra bir süre Bursa'da yaşar v.s... Orlando'nun İstanbul günlerini okurken "Puslu Kıtalar Atlası" tadı aldım. Virginia Woolf'un okuduğum üç kitabında da bir İstanbul bahsi geçiyor. Virginia Woolf'un iki kez İstanbul'a geldiği bilinmektedir. Hatta ikinci gelişinde Bursa'da gitme fırsatı bulmuştur. Orlando da İstanbul günlerini daha sonraları mutlulukla anımsar.
Virginia Woolf kitabını aşık olduğu Vita Sackville - West'e ithaf etmiştir. Orlando'nun cinsiyet değişiminin nedeni budur. Virginia Woolf'a göre Vita Sackville - West erkekliği ve kadınlığı birleştirmiş bir yaratıktı.
Orlando'nun 1992 yılında yapılmış bir de filmi var. Okuduklarımın filme ne derece aktarıldığı merakımı uyandırdı. Bulabilirsem izlemeye düşünüyorum.


"Genç bir erkekken nasıl ısrarla kadınların itaatkar, iffetli, mis kokulu ve şık olmalarını istediği geldi aklına. "Artık bu isteklerin bedelini kendi benliğimden ödemem gerecek" diye düşündü, "çünkü kadınlar (bu cinsiyette kısa deneyimine bakılırsa) doğuştan iffetli, itaatkar mis kokulu ve şık değiller. Onlarsız yaşamın zevklerinden hiç birini tadamayabilecekleri bu güzellikleri ancak bunaltıcı bir disiplinle elde edebilirler. Saçların yapılması var diye" düşündü, "yalnızca bu bile sabahımın bir saatini alır; aynaya bakmak var, bu da bir saat; balenlenip korselenmek var; yıkanıp pudralanmak var; ipekliden dantele, dantelden mat ipeğe üst baş değiştirmek var, yıllar yılı iffetli olmak var..."

Şimdiye kadar okuduğum en hoş empati örneği. Okunması tarafımdan tavsiye olunur.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Virginia Woolf - Mrs. Dalloway


Mrs. Dalloway

Virginia Woolf

İletişim Yayınları

2010 İstanbul

ISBN: 975-470-022-2

192 Sayfa

Çeviri: Tomris Uyar





"Yaşamı ve ölümü vermek istiyorum, sağlığı ve çılgınlığı; toplum düzenini eleştirmek istiyorum, işler halinde, en yoğun biçiminde."



Evet, Virginia Woolf güncesinde Mrs. Dalloway için böyle yazmış. Gerçekten de bunu başarmış. Yaşam ve ölüm iç içe romanda. Bu ölüm ve yaşamın iç içe olması belki de zor okunan bir roman yapmış, Mrs. Dalloway'i. Çok kalın bir kitap olmamasına rağmen bir haftada ancak okuyabildim. Yazar romanı bölümlere ayırmadığı için bu da okumayı güçleştiren bir unsur. Bazı satırları dönüp tekrar okudum ve cümleleri iyice anlamlandırmaya çalıştım. Virginia Woolf aslında ciddi bir zaman yaratarak okunacak bir yazar. Öyle otobüste, sağda solda okunamıyor. Ancak ben kendi adıma, bu kadar geç Woolf okuduğum için hayıflanırken, aslında farkında olmadan doğru bir iş yapmışım. Daha gençken okusam hem bu kadar sabırlı olmayabilirdim, hem de bazı şeyleri fark edemeyebilirdim.

Yazar romanda bir günü, tam bir gün bile değil aşağı yukarı 10-12 saatlik bir zamanı anlatır. Deniz Feneri’nde olduğu gibi bariz bir olay yoktur. Bu 12 saatlik zamanda geri dönüşlerle şimdiki zaman ve geçmişi bir arada anlatır. Romanda Big Ben’de önemli bir roldedir. Saatin kaç olduğunu o bize söyler. Mina Urgan’ın belirttiğine göre yazar romanına ilk olarak The Hours (Saatler) adını vermeyi düşünmüş. Aslında bu daha iyi bir isim olurdu. 
Romanda iki baş kişi var: Clarissa Dalloway ve Septimus Warren Smith. Clarissa Dalloway yüksek sınıftan ellili yaşlarında bir ev hanımıdır. Roman Clarissa Dalloway’in akşam vereceği parti için çiçekçiye gitmesi ile başlar. İki baş kişi birbirini tanımazlar ancak ikisi de reklam uçağını görür, bir lastik patlamasını duyarlar ve resmi bir araba görürler. Birbirlerine yakın ama birbirlerini tanımadan yaşarlar aynı günü. Daha da ilginci ikisi de Shakespeare’in sözlerini anımsarlar. "Şimdi ölmek, şimdi çok mutlu olabilmek demektir."

Clarissa Dalloway dışında diğer karakterler daha belirgin çizilmiş. Fakat Clarissa’nın nasıl bir karakteri olduğu pek anlaşılmıyor.

Diğer baş karakter Septimus Warren Smith ise savaşta yakın bir arkadaşının ölümünü gördükten sonra ruhsal dengesini kaybetmiş bir savaş mağdurudur. Septimus 30 yaşındadır ve bir İtalyan ile evlidir. Bir şirkette çalışmaktadır. Sık sık hezeyanlar yaşar.

Romanın sonunda birbirini tanımayan Clarissa ve Septimus aynı düşünce ile birleşirler ve bütünleşirler.

Dediğim gibi zor okunan bir roman, fakat bilinç akışı yöntemi bu romanla mükemmel hale gelmiştir. Bir baş yapıt.

Big Ben Saat Kulesi

18 Ekim 2010 Pazartesi

Virginia Woolf - Deniz Feneri


Deniz Feneri  (To The Lighthouse)

Virginia Woolf

İletişim Yayınları

2008 İstanbul

ISBN: 9789754707939

248 Sayfa

Çeviri: Naciye Akseki Öncül





"Mrs. Ramsay kumda bir çukur açıp sonra, o anı tüm kusursuzluğu, yetkinliği ile oraya gömer gibi yine üstünü kapattı"




Mina Urgan’ın kitabının hemen arkasından Deniz Feneri’ne devam etmek ile iyi bir seçim yapmışım. Virginia Woolf’un hayatını okumaya devam ettiğim izlenimine kapıldım. Daha sonra Mina Urgan’a dönüp roman ile ilgili yazdıklarını okuyunca bu hissimin yersiz olmadığını anladım. Deniz Feneri, Virginia Woolf’un tek otobiyografik romanı olarak sayılıyor. Çocukluk anılarına dayanarak yazdığı roman,  1927 yılında yayınlanmıştır.


Ölen anne - babasını andığı için “Deniz Feneri” adı yerine “Ağıt” adını vermeyi düşünmüş Woolf. Bay ve Bayan Ramsey Virginia Woolf'un anne - babasının romanda canlanmış halidir. Kız kardeşi okurken bir ölünün bu denli canlamasından dolayı büyük bir heyecana kapılmış.



Virginia Woolf çocukluğunda yazları ailece Cornwall kıyılarındaki St. Ives’e giderlerdi. Roman her ne kadar aynı bölgede geçmese de (İskoçya Sahili açıklarında geçer) Virginia Woolf’un bu yaz anılarını romanda kullanmış ve romanı zorlanmadan yazmış.


Deniz elbette romanda önemli bir öğedir. Romana adını veren Deniz Feneri ise romanın başlıca simgesidir. Romanda bir öykü yada olaylar zinciri yoktur. Kişilerin iç dünyasının aktarıldığı romanda bana göre en önemli olay Ramsey’lerin küçük oğulları James’in Deniz Fenerine gitmek istemesidir. (Nedense küçük James gözümde "Öyle Bir Geçer Zaman ki" dizisinin Osman’ı olarak canlandı- meraklısına not: Dizi çok içimi acıttığı için izleyemiyorum).

Romanın ilk bölümü hemen hemen bir günü anlatır. İkinci bölüm ise on yıllık bir dönemde yaşananları bize özetler ve kısa bir bölümdür. Son bölümde ise on yıl sonra Ramsey’lerin evlerine dönmeleri ve Deniz Fenerine gitmeleri anlatılır.

Roman beni üzdü. James'ın istediği zaman değil de on yıl sonra üstelik yaşadığı üzücü olayların ardından Deniz Fenerine gitmesi insanın içini acıtıyor. Okumayanları göz önüne alarak fazla detay vermek istemiyorum. Beni üzse de böyle güzel bir roman okumak beni mutlu etti. Keşke daha önce Woolf okumaya başlasaydım. Diğer taraftan hiç okumayabilirdim diye düşünüp avunuyorum.



Hayalimdeki Deniz Feneri.

8 Ekim 2010 Cuma

Mina Urgan - Virginia Woolf


Virginia Woolf

Mina Urgan

Yapı Kredi Yayınları

1997 İstanbul

ISBN 975-363-363-7

212 Sayfa






Bazen okumadığım yazarları ve kitapları düşünüyorum da umutsuzluğa kapılıyorum. Ama bir yerlerden başlamak lazım öyle değil mi? Okumadıklarımı değil de, okuduklarımı düşünerek avunmak daha keyifli. 2010’da bazı hedeflerimi tutturmayı başardım (bunlar 31 Aralık 2010 da yazmayı düşündüğüm Bilanço 2010’un konusu). Bu ay bir diğer hedefimi gerçekleştirmeye doğru adım attım. 2010’a girerken “Bu sene Virginia Woolf okumalıyım” demiştim. Dün akşam üstü Mina Urgan’ın kitabını sonlandırdım ve Deniz Feneri’ne başladım. Sevgili Meral bana Mina Urgan’ın kitabını en son okumamı önermişti. Hayatını ve bu ay okumayacağım kitapları üzerine yazılanları okudum ve sevgili Meral’in önerisine uyarak okuyacağım kitapların yorumlarını sonraya bıraktım. Hayatını önce okumuş olmam daha anlamlı oldu. Daha önce Kafka Haftasında belirttiğim üzere Dönüşüm’ü okuduğumda bazı şeyleri anlamlandıramamıştım. Ancak Kafka’nın hayatını okuduktan sonra taşlar yerlerine oturdu. Virginia Woolf için de bu durumun geçerli olduğunu biliyorum. Aslında yazarlar ne kadar kabul etmeseler de kendilerinden yada çevrelerinden beslendikleri yadsınamaz. Bu sebeple yazarın hayatını öğrenmek eserlerini okurken büyük bir avantaj sağlamakta.
Mina Urgan tartışılmayacak bir isim. İngiliz Edebiyat tarihi üzerine yazdıkları, çevirileri ile bir armağandı. Virginia Woolf’u onun cümlelerinden okumak çok keyifliydi.
Kitap Virginia Woolf’un ailesi, çocukluk ve gençlik yılları ile başlıyor. Daha sonra evliliği, cinsel sorunları, kişiliği ve akıl hastalığı ile devam etmekte. Daha sonra ölümü, eleştirmenliği ve roman türünde yapmak istediği değişim konuları ele alınıyor. Kitap, Virginia Woolf’un ilk yazdığı kitap olan The Voyage Out - Dışa Yolculuk- ile devam ederek Woolf’ün tüm eserleri inceleniyor.
İntihar ettiğinde çok ünlü olmayan Virginia Woolf edebiyat tarihinin en özel ve önemli isimlerinden. Bilinç akışı yöntemini ilk uygulayan yazarlardan biri.
1882’de Londra’da dünyaya gelen Virginia Woolf, Viktoria Çağı’nın tanınmış yazarlarından Sir Leslie Stephen’ın kızıydı. Virginia'nın annesi Julia Duckworth ile Leslie Stephen'ın beş çocukları oldu. Yaş sırasıyla Vanessa, Julian, Thoby, Virginia ve Adrian. Virginia onüç yaşındayken annesini kaybetti. Virginia’nın ailesi varlıklı idi. Londra’da aydın bir çevrede yaşarlar ve yazları Cornwall bölgesinde St. Ives’daki evlerinde, deniz kıyısında geçirirlerdi. “Bu sebeple eserlerinde deniz önemli bir yer tutar” der Mina Urgan. Virginia daha küçük yaşta yazar olmaya karar vermişti.
Sir Leslie Stephen üniversitede öğretim üyesiydi ve kızlarının evdeki kütüphaneden istediklerini okumasına izin veriyordu. Aslında kızlarına baskı yapmamasına rağmen, farkına varmadan kişiliği ile kızlarını eziyordu. Babasına bu yüzden duyduğu öfke Virginia'nın femist olmasında büyük etken olmuştur. 1904 yılında, Virginia Woolf yirmi iki yaşındayken ölen babasından kinle bahsetmekte. Zira kalabalık ailesine fazla emek veren annesinin henüz genç bir yaşta ölmesine karşılık babasının yetmiş iki yaşına kadar yaşamasına güç katlanmıştır. Ölümünden yıllar sonra bile babasını büyük bir kinle anar ve o öldükten sonra yaşayabildiğini ve kitap yazabildiğini söyler. Ancak kendini öldürmeden kısa bir süre önce annesiyle babasını sevgiyle anar. Aslında onun yazmasını sağlayan edebi açıdan beslenmesini sağlayan bir çevrede yetişmesinde babasının imkanlarının olduğunu anlamıştır.   
1912 yılında Leonard Woolf ile evlenen Virginia, cinsel açıdan buz gibiydi. Küçük yaşta yaşadığı travma nedeniyle erkeklerden iğrenme derecesinde tiksiniyordu. Ancak kocasını çok seviyordu ve kendilerini "İngiltere'nin en mutlu çifti" olarak kabul ediyordu. Kocasıyla kafa olarak çok iyi anlaşan Virginia Woolf, bedensel haz dışında herşeyi kocasıyla paylaşırdı. Kocası da onu çok severdi ve yazarlığına güvenirdi. Sadece bu nedenden dolayı Hogart Press adını verdiği bir basımevi kurdu. Başta Virginia Woolf'un eserleri olmak üzere çeşitli yazarların kitaplarını basan Hogart Press zaman içinde büyük bir yayınevine dönüştü. Böyle bir imkana sahip olması Virginia Woolf için büyük bir nimetti. Tanınmadığı için kitabını bastıramayabilirdi ve bu onu küstürüp yazmaktan vazgeçirebilirdi.
Virginia Woolf'un akıl sağlığına gelince, o her zaman biraz deli olanlardan değildi. Ya tamamen deliren yada aklı tam başında olanlardandı. İyi olduğu zaman kimse anlamazdı fakat aklını yitirdiğinde aylarca kendinde olmazdı. Manik depresif teşhisi konan Virginia Woolf için Alix Strachey, düşgücüyle deliliğin içiçe olduğunu, deliliğin tedavi edildiğinde düş gücünü yitirebilceğini söylemiştir.
Zaten akıl sağlığı yerinde olmayan Virginia Woolf "Perde Arası" romanını yazdığı sıralarda artık kendini yeterince yetenekli hissetmiyor, yeteneğini kaybettiğini düşünüyordu. Her gün savaş korkusu ve yeteneğini kaybetmenin vermiş olduğu stresden ruhsal bunalıma girmiş, 28 Mart 1941’de daha fazla dayanamayıp evlerinin yakınlarında bulunan Ouse nehrine ceplerine taşlar doldurarak atlayıp intihar etmiştir. Denizi sevmesine ve romanlarında yer vermesine rağmen Virginia Woolf yüzme bilmiyordu. Geride iki intihar mektubu bırakmıştır. Birisi kardeşi Vanessa Bell'e diğeri ise kocası Leonard Woolf'a.
Klişedir ya delilik ve dahilik içiçe diye sanırım Virginia Woolf bu durumun akla gelen ilk örneklerinden. Hem Virginia Woolf'u okumak, hem de Mina Urgan'dan Virginia Woolf'u okumak lazım. Ben şimdi Deniz Feneri'ne döneyim.

Virginia Woolf'un Eserleri:
Dışa Yolculuk (1915)
Gece ve Gündüz (1919)
Kendine Ait Bir Oda (1929)
Dalgalar (1931)
Londra Manzaraları (1931)
Flush, Bir Köpeğin Romanı (1933)
Yıllar (1937)
Üç Gine (1938)
Perde Arası (1941)
Virginia Woolf'un Günlükleri
Pazartesi ya da Salı

1 Ekim 2010 Cuma

Virginia Woolf İle Bir Ay


O kadar kitap oku, adın kitap delisine çıksın da bir Virginia Woolf okuma. Olacak iş mi bu? Özellikle "Saatler" (The Hours) filmini izlediğimden beri (2002) çok istedim Woolf okumak. Ama nedendir bilinmez bir türlü sıra gelmedi. Artık buna müdahale etme gereği duyduğum için bir Virginia Woolf Ayı yapmaya karar verdim. John Freely'nin kitabı biter bitmez başlıyorum. Okunacak Kitaplar ise:
  • Mina Urgan - Virginia Woolf
  • Virginia Woolf - Deniz Feneri
  • Virginia Woolf - Bayan Dalloway
  • Virginia Woolf - Orlando
  • Virginia Woolf - Jacop'un Odası (Sevgili Biblio'nun tavsiyesi)
Güzel bir Ekim ayı diliyorum...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...