Yakın Tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yakın Tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Haziran 2011 Pazartesi

İlber Ortaylı - Türkiye'nin Yakın Tarihi



Türkiye'nin Yakın Tarihi

İlber Ortaylı

Timaş Yayınları

2010, İstanbul

ISBN: 978-605-114-316-3

240 Sayfa






İlber Ortaylı olmasaydı son yıllarda Tarih özellikle Osmanlı Tarihi ilgi görür, sevilir miydi? Ben pek sanmıyorum. Büyük bir tarihçi ve bilim adamı olmasının yanında akedemisyen olmayanların da ilgisini çekmeyi başarmıştır. Yaptığı programlar, yazılarıyla tarihi sevdirmiştir. Bu büyük bir misyondur. Eskiçağ tarihçisi olarak her zaman tarihin önemini vurgularım. Her çağın tarihini hele hele yaşadığımız toprakların üzerinde gelmiş geçmiş medeniyetlerin tarihini okumak bilincinde olmalıyız.

Eski dönemleri okumak gerekli pek ya  yakın tarih? Yakın Tarihi ben 20'li yaşlarıma kadar bilmezdim. Çünkü nedense okulda tarih Lozan Barış anlaşması ile bitiverirdi. Başbakan astığımızı, Demokrasi adına demokrasiyi katlettiğimizi, gayri müslimlerin mallarını yağmaladığımızı bilmezdim. Bize anlatmamışlardı. 12 Eylül benim için çocukken hayal meyal hatırladığım, babamın işe gitmediği bir gündü. Neden gitmediğini bilmezdim. Anlatılmazdı, konuşulmazdı. Yavaş yavaş öğrendim bunları ama pek de sindiremedim. Sindirilecek gibi de değildi yaşananlar. 

İlber Hoca yine o kadar güzel yazmış ki, karşınızda konuşuyor sanki. Akıcı, doyurucu. En sert virajları bile sarsılmadan alıyorsunuz tabiri caiz ise. Sadece yakın tarih yok, Türkiye'nin dış politikası, tarihten miraslar ve eğitim bölümleriyle çok daha geniş bir perspektif sunuyor hoca bize.

İlber Hoca'nın kitabını herkes ama özellikle gençler okumalı. Yakın tarihi öğenmek çok daha önemli adı üstünde bize yakın.

Bu kitabı bana hediye eden birtanecik yeğenim ilk göz ağrım Ecenur'a teşekkür ediyorum. O da İlber Hoca'yı çok sever. Şimdi ona okuması için vereceğim. İyi okumalar...

1 Mart 2011 Salı

Atilla Oral - Üsküdar Faciası

Üsküdar Faciası

Atilla Oral

Demkar Yayınevi

2008, İstanbul

ISBN: 978-9944-0055-1-7

379 Sayfa  
Geçen sene blogumda 1 Mart Üsküdar Faciasının yıl dönümünde yazdığım yazıya "17 Ağustos İzmitliler için ne kadar kederli bir gün ise 1 Mart da öyle bir gündür." diye başlamıştım. Bu kitabı okuduktan sonra ise ne yazacağımı şaşırmış durumdayım. Bazen kader diyerek vicdanımızı ve acımızı hafifletmeye çalışırız ya, bu elim olayda da öyle denmiş. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen bilimsel hiç bir araştırma yapılmamış olan Türk Denizcilik tarihinin en acı sivil deniz kazası olarak tarihe geçen bu faciadan üzülerek görüyorum ki genç kuşağın haberi bile yok. Biraz karışık bir giriş oldu sanırım. Üzüntümü mazur görün.

1 Mart 1958 yılında parçalı bulutlu bir cumartesi öğleni. Saat 12.15 dolayları. Karamürsel'den denizin patladığı bilgisi geliyor. O yıllarda devlet daireleri ve okullar cumartesi yarım gün. İzmit'in karşı kıyısındaki Gölcük ve Karamürsel'de lise yok. Kara yolu bozuk, yok denecek kadar kötü. Karşı kıyıdan hem pratik hem ekonomik olduğu için öğrenciler vapur ile okula geliyor. Kaptan denize bakıyor. Fırtına gelmek üzere. Vapurun kalmasına 5 dakika var. Hemen kalkmak için gerekli direktifleri veriyor. Hatta erken kalktığı için vapuru kaçıranlar var ve sonradan fark ediyorlar aslında ölümü kaçırdıklarını. Vapur denize açılıyor, çok geçmeden rüzgar şiddetleniyor. Kaptan köşkü uçuyor, yolcular panik halde. Can yeleklerini giyiyorlar. Bir kaç dakika daha dayanan Üsküdar vapuru bir anda batıyor. Geriye sadece 40 kadar yolcu hayatta kalıyor. Ölenlerin ise tam sayısı bilinemiyor. Bazı kaynaklar 148, bazıları 250, bazı kaynaklar 400 kişi diyor. Tıpkı 17 Ağustos'da resmi rakamların aşağıya çekilmesi gibi. Sadece abonmanlı yolcuların sayısının 250 olduğunu, çok sayıda biletli yolcunun olduğu biliniyor. Zaten hayatta kalanlar da bunu söylüyor "400 kişi kadar vardı".

Sorumlu kim? Körfez'e eski, yolcu sayısını kaldıramayacak kadar küçük vapur koyan şirket mi? Fırtınayı göre göre denize açılan kaptan mı? Yoksa fırtına mı?

İzmit Körfezini gördünüz mü? Dünyanın en dar körfezlerinden biridir. Bu denizde kopan fırtına ne kadar büyük olabilir. Dönemin yetkilileri tayfuna benzetmişler o gün yaşanan fırtınayı ve kaptan bu işin suçlusu olarak ilan edilmiş, o kazada hayatını kaybeden kaptan.

Ölenlerin çoğu daha lise öğrencisi. Bu olaydan sonra Karamürsel ve Gölcük'e lise yapılmış. Her faciadan sonra olduğu gibi sonradan akıla gelmiş. Daha acı olanı çoğu ölenin bulunamaması. Yardım sever balıkçılar günlerce denizi taramasına rağmen kaybolan insanlar.

Üzerinden uzun yıllar geçti bu olayın ama bana göre bugün yaşanmış kadar acı. Bir kaç önlemle hiç yaşanmayabilirdi. Bende bu yazıyı yazmaz, bu kitabı okumazdım. Dediğim gibi genç kuşak böyle bir olayın bile yaşandığından habersiz.

Atilla Oral'a bu güzel çalışması için teşekkür ediyorum. Kazanın 50. yıl dönümü için hazırladığı bu kitapta her ayrıntıya yer verilmiş. Umarım hala görgü tanıkları hayatta iken bir bilimsel çalışma yapılır.

Bugün 1 Mart benim için hüzünlü bir gün... Tüm hayatını kaybedenleri rahmetle anıyorum...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...