30 Haziran 2010 Çarşamba

Cyril Mango - Bizans - Yeni Roma İmparatorluğu -


Bizans - Yeni Roma İmparatorluğu - (Byzantium The Empire of The New Rome)

Cyril Mango

Yapı Kredi Yayınları

İstanbul 2008

ISBN 978 975 08 1410 5

342 Sayfa

Çeviri: Gül Çağalı Güven







Mango alanında tam bir uzman ve bize Bizans'ı (ki aslında Bizim Bizans dediğimiz İmparatorluk Roma İmparatorluğu'dur ve kendilerine Romalı derlerdi. Constantinapolis ilk kurulduğunda adı Nea Roma - Yeni Roma- idi. Kurulmasından yaklaşık 3 - 4 sene sonra -İ.S. 330'lardan sonra- kurucusu Constantinus'un adı ile anılmaya başladı. Bizans ismi ise İ.Ö. 6 yüzyılda Yunanlı kolonistler tarafından tarihi yarımada üzerine kurulan kentin adı Byzantium'dan gelir. Bu adında kentin kurucusunun ismi Byzas'dan aldığı rivayet edilir. 16. yüzyılda bir Alman bilgin olan Hyronymus Wolf Bizans İmpartatorluğu terimini kullanmıştır ve bu isim zamanla yerleşmiştir) bilinen tarih metoduyla değil, belgesel diliyle anlatıyor. Klasik şu tarihde bu oldu anlatımından ziyade, bu tarz daha anlaşılır, daha akılda kalıcı olduğu için daha çok seviyorum. Ancak Mango'nun kitabı için bir miktar geç Roma tarihi bilmek elzem. Bilmeyen okur için bazı yerler havada kalabilir. Onun dışında kolay anlaşılır ve akademik açıdan sağlam bir kitap.
Mango, ilk bölüme Bizans'ı oluşturan halklar ve imparatorluk içinde konuşulan diller ile başlıyor. Daha sonra Toplum ve Ekonomi ile dönemin ekonomisini anlatıyor. Kentlerin Ortadan Kayboluşu ve Yeniden Canlanışı, Muhalifler, Manastır Hareketi ve Eğitim ilk bölümün diğer konuları; İkinci Bölüm bir Bizanslı'nın dünyayı nasıl kavradığı, din ile dünyayı nasıl yorumladığı üzerinde duruluyor. Hıristiyanlığın nasıl antikite düşüncesini yok ettiği bu bölümde irdeleniyor. Son bölüm de ise Bizans'ın Mirası üzerinde duruluyor, Edebiyat, Sanat ve Mimarlık alanlarında Bizans'dan bize kalan eserlerinden bahsediyor.
Bizim için Kahpe Bizans'dan daha fazla bir şey ifade etmeyen bu İmparatorluk Antik Çağın son büyük İmparatorluğu ve bize miras kalan en önemli tarihi varlık. Biz yakın bir zamana kadar Osmanlı'yı bile redederken Bizans'ın variscisi olmayı kimsenin, en azından büyük bir çoğunluğun istemediği çok net. Halbuki Bizans'ın gariban bir yönü var. Batıda hem Ortadoks olmasından hem de Doğu'da olmasında ötürü, biraz şimdi bizim yaşadığımız (Avrupa Birliği hala bizi alsa mı almasa mı bilemiyor ya) bir durumu yaşıyor. Batılı bilim adamlarının bir kısmı da Bizans'ı küçümserek ile ele alıyor. Halbuki asıl mesele koskoca Roma İmparatorluğu Doğu ve Batı olarak ikiye ayrıldıktan sonra ne oldu da Batı barbarlara dayanamayıp yıkılırken, Doğu'da keramet neydi de 1000 yıl daha (ki kaç Haçlı Seferi atlattı o bambaşka bir takdir konusu) ayakta kaldı. Bu yüzden yaşadığımız topraklar üzerinde hangi devlet olursa olsun sahip çıkmamız, tarihini öğrenmemiz şart. Özellikle Bizans tarihi alanında mutlaka bir araştırma enstitüsü ve mutlaka bir Bizans Müzesi açılmalı.
Yukarıda bahsettiğim üzere bir miktar Geç Roma tarihi öğrenmek için ise benim kült kitabım ve tavsiye listemde yer alan Michael Grant'ın Roma'dan Bizans'a kitabını şiddetle tavsiye ederim. Kitabı üç kere baştan sona, defalarca da bölüm bölüm okudum ve hala da çok zevk alarak her seferinde yeni bir şey keşfederek okurum. Kitap Geç Roma dönemi olan 5. yüzyılda yaşananları anlatarak Batı'nın çöküşü ile Doğu'nun ayakta kalmasının nedenlerine ışık tutuyor. Bu dönem tarihini okumak ve öğrenmek isterseniz önce Grant'ı okumanızı öneririm.
Bu arada çok hoşuma giden bir şey genelde Bizans ile ilgili kitapların kapak tasarımlarında Bizans'ın özel rengi erguvan rengin kullanılması.

Kızım Almina kendi kitabı "Pisi Kedi Nam Nam" yerine "Bizans"ı okumayı tercih etti... :)

23 Haziran 2010 Çarşamba

Koray Karabekiroğlu - Anne-Babalar İçin Bebek Ruh Sağlığı Rehberi

Anne - Babalar İçin Bebek Ruh Sağlığı Rehberi
(0-4 Yaş)


Dr. Koray Karabekiroğlu


Say Yayınları


İstanbul 2009


ISBN 978 975 468 785 9


455 Sayfa






Daha önce de belirttiğim gibi bebeğiniz olduktan sonra okuma listenize bir de çocuk gelişim kitapları ekliyorsunuz. Her şeyi kitaplardan öğrenmeyi düstur edinmiş bendeniz için artık olmazsa olmazım çocuk gelişimi ve eğitimi kitapları. Türkiye’de ilk ve tek olan (araştırmalarımdan anladığıma göre) Koray Karabekiroğlu’nun kitabı bebeği olan, bebek bekleyen ve bebek için hazırlık yapan her çift için mükemmel bir kaynak. Aklınıza gelecek her soruya cevap buluyorsunuz. Akıcı bir dille ile yazılmış. Oldukça akademik bir kitap olmasına karşılık sıkmıyor. Kitap baştan sona okunabildiği gibi, çok güzel şekilde ayrılmış bölümleri ve detaylı “İçindekiler” listesiyle kısım kısım da okunabilinir.
Kitap Genel Bilgiler ile başlıyor, daha sonra Dünya da, Türkiye’de Bebek Ruh Sağlığı’ndan bahsediliyor. Daha sonra sayamayacağım kadar ana ve alt başlıklar ile Bebek Ruh Sağlığını Etkileyen Faktörler, Hastalıklar, Çevre ve Aile Etkileşimi, Psikososyal Gelişim’den bahsediliyor. Kitabın en fonksiyonel kısmı ise Bebek Ruh Sağlığı İle İlgili Sık Sorulan Sorular bölümü. Akıla gelen her soru burada cevap buluyor. Kitabın son bölümleri Bebek Ruh Sağlığında Koruyucu Yaklaşım ve Bebeklikte Ruhsal Sorunların Tedavisi ana başlığını taşıyor ve bu konuda yapılması gerekenler detaylı bir şekilde anlatılıyor.
Konu ile ilgilenenler, anne – babalar ve anne – baba adayları için kesinlikle tavsiye olunur.

Kitaptan;

Çocuk Yetiştirirken Pratik Öneriler:
-Çocuğunuzun, ona ihtiyaçlarıyla ilgilendiğinizi ve gerek duyduğunda yardımcı olacağınızı bilmesini sağlayın,
-Onunla konuşurken aynı hizada olaya özen gösterin, ona çok yukardan ya da çok aşağıdan bakmamaya çalışın,
-Onu dinlerken mümkün olduğunca sözlerini kesmemeye çalışın, sözlerini tamamlamaya çalışmayın,
-“Neden?” sorusu yerine daha çok “Ne?” sorusunu (örn. Ne oldu?, Ne düşünüyorsun? vs.) sormaya özen gösterin,
-Onunla konuşurken, büyüklerle konuştuğunuz ses tonu ve sözcükleri tercih edin. Onun küçük ve tecrübesiz olduğunu hatırlatıcı sözler, hitaplar sağlıklı iletişimi zorlaştırır, …

(Sayfa: 380)

16 Haziran 2010 Çarşamba

Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna

Kürk Mantolu Madonna


Sabahattin Ali


Yapı Kredi Yayınları


İstanbul 2010


ISBN 978-975-363-802-7


160 Sayfa


Yazıma ilk olarak şu kelime ile başlamak istiyorum... MUHTEŞEM. Bir süre önce Blog arkadaşım Özgür Oklap'ın blogu Oklap Kütüphanesi'nde Kürk Mantolu Madonna'yı paylaşmıştı. Uzun zamandır okumayı çok istediğim halde nedense bir türlü alıp okuyamamıştım. Özgür Oklap'ın yorumlarını okuyunca hemen almalıyım dedim ve "hemen gidip yarın alıyorum" diye yorum yazarak da söz verdim. Sözümü tuttum hemen aldım. Ama 5 kitaplık listemi bitirmemiştim o yüzden okumayı bir süre erteledim. Nihayet sıra Kürk Mantolu Madonna'ya geldi. Önce önsözü okudum. yavaş yavaş sindire sindire tadını alarak okumak istiyordum. Hiç acele etmedim. Özgür'ün de yazdıklarına aynen katılıyorum. Ne dersek diyelim anlatılmaz bir roman -bir çoğuna göre novella-. Edebi türü ne olursa olsun bir baş yapıt. Konusu anlatımı her şeyi ile muhteşem. Hani anlatılmayan sadece okunan romanlar vardır; işte Kürk Mantolu Madonna bu romanlardan. Raif Efendi'nin satırlarını içim acıyarak, boğazımda kocaman bir düğüm ile okudum. Hem çok şey söylemek istiyorum, hem de bir şey yazmamayım herkes okusun diyorum. Evet belki de en kısa ve öz yorumum bu olcak; Herkes mutlaka okusun.



Sabahattin Ali romanı 1943 yılında yazmış ve Sabahattin Ali'nin hayatını okurken de, şaibeli bir şekilde öldürülmüş ve ölümünün aydınlatılmamış olması da beni ayrıca hüzünlendirdi. Bu kadar genç yaşta hayata veda etmeseydi kim bilir daha neler okuyacaktık.



Romanda beni en etkileyen şeylerden biri de dil. O dönemin dili ne kadar güzel, önsözde de Füsun Akatlı yayınevine dili sadeleştirmeyip günümüz Türkçesine dönüştürmek adına yapılan barbarlığı yapmadıkları için teşekkür ediyor. Gerçekten de nedir bu? O dil o kelimeler ; hodbin, muvakkat, rabıta ve sayamacağım birbirinden güzel kelimeyi hoyratça atıp yerine bencil, geçici, ilişki diyerek bu muhteşem eseri katletmekten başka bir şey olmazdı. Ben kesinlikle dilde sadeleştirmeye ve öz Türkçe ısrarına karşıyım. Bir dilin güzelliği zenginliği ilişkide bulunduğu halkların dilinden aldığı kelimeler ile renklenir, çeşitlenir. Dilimizde Arapça, Farsça, Yunanca, Ermenice ve daha bir çok dilden gelen kelimeler ile zengin ve ahenkli. Bunları atarak zorlama icat edilmiş isimler takarak bence Türkçe'yi daha da köşeye kıstırıyoruz. Yunanca Hocamın yanında eski bir söz kullansam "Sen benden yaşlısın" derdi. Ama ben ısrarla kullanmaya devam ederdim. Keşke o dönem de kullanılan dili koruyabilseydik. Şimdi; dönceeem, nabersin, ay böölee baktı, falan oldum gibi cümleler kurmazdık.

Romanda Geçen Sarto'nun Arpie Madonnası

14 Haziran 2010 Pazartesi

Gustave Flaubert - Bilirbilmezler (Bouvard ile Pécuchet)

Bilirbilmezler (Bouvard ile Pécuchet)

Gustave Flaubert

Can Yayınları

1990 İstanbul

ISBN: 975-510-184-5

300 Sayfa

Çeviri: Tahsin YÜCEL






Nerden başlasam ki? Ölmeden Önce Okunması Gereken 1001 Romandan biri olan Flaubert'in romanı, sıcak bir yaz günü Paris'te Bourbon Bulvarında aynı banka oturan Bouvard ile Pécuchet adlı iki yazıcı, şapkalarının üzerine aynı şekilde isimlerini yazdıklarını farketmesiyle konuşmaya başlarlar ve aynı görüşlere sahip olduklarını fark ederler ve dostluk kurarlar. Bir süre sonra Bouvard'a amcasından kalan bir miras ile bir kır evi alarak oraya çekilirler. İlk olarak tarım ile ilgilenmeye başlarlar. Pek çok kaynak edinirler ve okuduklarını uygulamaya girişirler. Ancak ne zaman yeni bir şey deneseler sonuç hayal kırıklığı yaratır. Bir süre daha yeni denemelerden yılmazlar devam ederler. Ancak en sonunda alan değiştirmeye karar verirler. Jeolojiden, Arkeolojiye, Tarihe, Teolojiye kadar pek çok bilim dalında çeşit çeşit kitap okur, ansiklopedilere baş vurur, yolculuklara çıkarlar. Bilgi konusunda o kadar açlardır ki, iştahları doymak bilmez. Son olarak artık ordan oraya sürüklendikten sonra yaptıkları en iyi iş olan (her ikisi de yazıcı hatırlatayım) varolan bilgileri kopya etmeye karar verirler.


Flaubert romanı tamamlayamadan ölmüş ve roman yazarın ölümünden sonra yayınlanmış. Romanın daha uzun süreceğine ilişkin çeşitli var sayımlar mevcut. Son 4 sayfa Flaubert'in planları arasında bulunmuş notlarla bitiyor. Hayata veda etmeseymiş Bouvard ile Pécuchet daha hangi bilime merak sararlardı merak etmiyor değilim. Grotesk bir destan olarak değerlendirilen roman kahramanlarının bilmek bilmeyen öğrenme sevdaları ile bir baş yapıt olarak anılıyor. Çeviri de Tahsin Yücel'e ait, bu da romanın güzelliğine güzellik katıyor.


Tahsin Yücel'in 12 sayfa kadar "Bouvard ile Pécuchet Üzerine Gözlemler" i ile başlıyor kitap. Bu gözlemleri önce mi okumak gerek yoksa sonra mı bilmiyorum. Ben önce okudum ve beni olumlu olumsuz etkilemedi. Roman üzerine bilmediğim detayları öğrendim. Tahsin Yücel gözlemlerine;
"Son zamanlarda , kimi aygıtların tanıtmalıklarında "Çok iyi bir aygıt satın almış bulunuyorsunuz, sizi kutlarız," türünden bir sözle başlıyor. Ben de bu kitabı okumak üzere eline almış olanlara aynı şeyi söyleyeceğim:"Sizi kutlarım, dünyanın en büyük romanlarından birini okumak üzeresiniz?" Okurlar kitabı bitirdikten sonra, bana hak mı verirler, yoksa çevirdiğim kitabın değerini gereğinden fazla abarttığmı mı düşünürler, bilmiyorum ama ben, ilk okuduğum günden beri, dünyanın en büyük romanlarından biri, Gargantua'dan, Don Quichotte'tan Teneke Trampet'e doğru uzanan çizgide baş döndürücü bir doruk olarak gördüm Bouvard ile Pécuchet'yi." cümleleri ile başlıyor. Romanı henüz yeni bitirmiş olarak Tahsin Yücel'e katılıyorum. Hem konu olarak hemde üslup olarak çok sevdim, haddim olmayarak bende bir baş yapıt olarak ilan ediyorum.

10 Haziran 2010 Perşembe

John H. Pryor - Akdeniz'de Coğrafya, Teknoloji ve Savaş - Araplar, Bizanslılar, Batılılar ve Türkler-

Akdeniz'de Coğrafya, Teknoloji ve Savaş

Araplar, Bizanslılar, Batılılar ve Türkler

John H. Pryor

Kitap Yayınevi

2004 İstanbul

ISBN 975 8704-58-3

262 Sayfa

Çeviri: F.Tayanç - T.Tayanç




Kitap Yayınevi'nin kitaplarını çok beğeniyorum. Hem konu olarak hem de kitapların kapak ve iç sayfa tasarımı olarak. Kitaplar daha geniş, yazı tipi ve puntosu normal kitaplardan daha rahat okunacak şekilde ayarlanmış. Konu da güzel olunca çok rahat ve hızlı bir şekilde kitabı okuyup bitiyorsunuz.


Kitap adından anlaşıldığı üzere; Akdeniz'i merkez alarak 649 - 1571 yılları arasındaki dönemi inceleyen bir deniz tarihi. Kitapda Akdeniz'e hakim olmak isteyen tüm uluslar yer alıyor. Yazar önce bize Akdeniz'i, rüzgarlarını, sonra o dönemde kullanılan gemileri ve rotaları anlatıyor. Daha sonra İslam, Bizans ve Batılıların Akdeniz'i hakimiyet savaşlarına tanıklık ediyoruz. Sonra Haçlı Seferleri Dönemi, Korsanlar ve nihayet Türkler. Yazar bazı yerlerde objektifliğini yitirmiş gibi geldi bana. Osmanlı İmaparatorluğu'nun deniz zaferlerini biraz küçümsüyor. Ama genel itibariyle çok iyi bir akademik çalışma, dip notlar ve kaynakça konuyu daha derin incelemek isteyenler için çok iyi bir fırsat. Ayrıca yayınevi de denizcilik terimlerini ve rüzgar gülünü ekleyerek kitapda geçen teknik terimleri anlamayı kolaylaştırıyor. Tabii çevirenlerin de hakkını vermek lazım. Çeviri de çok başarılı.
Çok ilgimi çeken bir bilgiyi paylaşmak isterim:
"...Pusula olmadan karayı görmeden yol almak Akdeniz'de hiç bir zaman zor olmamıştır. Öyle ki pusula iyice bilinir ve adam akıllı kullanılır olduktan sonra bile, Akdeniz'de gerçekten yaşamsal olmadığından gemiler pusula kullanmadan çok uzun süre denizde kalmayı sürdürmüşlerdir."
"Benim için bu dönem geç, ben ilkçağda denizcilik nasıl onu merak ediyorum" derseniz, size Chester G. Starr'ın Antikçağ'da Deniz Gücü kitabını tavsiye ederim. Bu kitabın bende ilginç bir hatırası var. Bir arkadaşa ödünç vermiş fakat geri alamadığım için gidip bir tane daha almak durumunda kalmıştım. O günden sonra bir daha da ödünç kitap vermemeye çalışıyorum (Gerçi şu an bende de ödünç aldığım ve henüz vermediğim bir kitap var, en büyük fobim eleştirdiğim bir şeyi yapmak. Yarın hemen iade edeceğim kitabı).
Kitap benim sevdiğim yayınevlerinden Homer tarafından yayınlandı. Pryor'un kitabının nerdeyse bire bir Antikçağ versiyonu. Kitabın bölümleri; Gemiler ve Denizler, Deniz Egemenliğinin Başlangıcı, Atina Denize Açılıyor, Büyük Donanmaların Çağı, Roma İmparatorluğunun Barış Yılları.
Bu kitabı da çok severek bol bol not alarak okumuştum. Kitapda haritalar, dipnotlar ve kaynakça okuyanların işini kolaylaştırıyor.
Deniz tarihi ya da tarih meraklılarına her iki kitabı da tavsiye ederim.



2 Haziran 2010 Çarşamba

Jürgen Ebertowski - Devşirme

Devşirme (Knabenlasse)

Jürgen Ebertowski

Literatür Yayınları

2006 İstanbul

ISBN: 9750403835

381 Sayfa





Literatür Tarihsel Roman Serisini çok sevdiğimi daha önce bir kaç kez belirtmiştim. Farklı dönemlere ait tarihsel romanlarla her beğeniye hitap ediyor. Yabancı yazarlar için Osmanlıların Malta seferini oldukça ilgi çekici bir konu olsa gerek. Daha önce Literatür Yayınlarından çıkan ve benim çok beğenerek okuduğum Haç ve Hilal ile Devşirme'nin konusu aynı; Malta Seferi. Devşirme'nin farkı Osmanlı topraklarında yaşayanlar gözünden o dönem anlatılıyor, Haç ve Hilal'de Malta'da yaşayanlar daha ön planda.

Devşirme; Yannis ve Kosta isimli ikiz kardeşlerin devşirilme süreçlerini anlatıyor. Başta Osmanlılar'dan nefret eden ve ilk fırsatta kaçma yemini eden kardeşler zaman içinde hem yeni dinlerine alışıyor, hemde sağlam dostluklar kuruyorlar. İyi birer asker olarak kendilerini ispat eden kardeşlerin ayrı düşen yolları yıllar sonra kesişiyor ve Osmanlı Sarayında yaşanan padişah (II. Selim'in tahta geçmesi) değişikliğinden sonra iyi bir mevki elde ediyorlar.

Kitap oldukça akıcı, güzel kurgulanmış. Ancak çevirinden kaynaklandığını düşündüğüm bir yanlışlık gözüme çarptı. Romanda "Ulak yalnızca resmi telgraflar değil aynı zamanda Kenan'dan da bir mektup getirmişti." diye bir cümle var. Telgraf Osmanlılar'da en erken -benim bildiğim kadarıyla- Tanzimat Döneminde kullanılmaya başladı. Yazarın ya da çevirenin böyle bir hata yapması bana gerçekten çok ilginç geldi.

Jürgen Ebertowski'nin eğitimi de oldukça ilginç asıl uzmanlık alanı Japon Dili ve Edebiyatı, ve bu kültürü temel alan romanları var. Berlin'de Türklerin yoğun yaşadıkları bir bölge olan Kreuzberg'de bir Aikido okulu işleten Ebertowski'nin sadece Devşirme değil, Antalya Bağlantısı, Dionysos Mirasçıları, Boğazın Altınları isminde Türkiye'de geçen romanları var. Daha çok polisiye tarzda yazan Ebertowski'nin Boğazın Altınları kitabı ilgimi çekti. Listeme daha sonra okumak için yazdım. Tarihi Roman sevenlere -şu telgraflı cümleye fazla takılmazsanız- okumanız tavsiye olunur.

Jürgen Ebertowski'nin diğer kitapları
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...