29 Nisan 2011 Cuma

Agatha Christie - Üç Perdelik Cinayet


Üç Perdelik Cinayet (Murder in Three Acts)

Agatha Christie

Altın Kİtaplar

1990, İstanbul

ISBN: 975-405-189-5

175 Sayfa

Çeviri: Gönül Suveren





Üç Perdelik Cinayet hem kişileri, hem olayın yapısı hem de çözümü ile gerçekten değişik bir kitap. Kitabın tek handikapı başta bir kaç sayfada kendini gösteren tatlı Poirot'nun bir daha 90'lı sayfaların sonunda ortaya çıkması. Bu biraz alınan keyfi kaçırıyor. Poirot en iyi düşünme metodu olarak saydığı iskambilden ev yaparken çözüyor olayı. Sonuç gerçekten şaşırtıcı. Zaten olayın açıklandığı an izleyecilerin de pek başta inanasıları gelmiyor.

Herşey bir davette yaşlı rahibin ölmesi ile başlıyor. Bir kaç kişi dışında bunun normal bir ölüm olduğuna kanaat getiriliyor. Bir süre sonra o davette bulunan Doktor Sir Bartholomew Strange evinde verdiği bir davette ölüyor. Ancak bu sefer bir cinayet olduğu anlaşılıyor.  Doktorun en yakın arkadaşı aktör Sir Charles ve Bay Satterthwaite olayı incelemeye karar veriyorlar. Onlar araştırmalarına başladıktan epey bir süre sonra Hercule Poirot onlara katılıyor.

Keyifli bir polisiye her zaman dediğim gibi Poirot varsa benim beğenmemem söz konusu olamaz.


Sir Charles "Durun bakayım: Ah, evet haklısınız. Bir konuğu unuttum" Güldü. "Bunu duysaydı herhalde çok sinirlenirdi. Şimdiye kadar rastladığım en kendini beğenmiş adam o"
Bay Satterthwaite'in gözlerinde alaycı bir pırıltı belirdi. Çünkü o kendini beğenmiş insanların en başında aktörlerin geldiğini düşünürdü. Sir Charles Cartwrith'ın farklı olduğuna da inanmıyordu. "Kim bu adam?" diye sordu. 
Sir Charles "Ufak tefek acayip bir adam." dedi. "Ama doğrusu çok da tanınmış biri. Belki ondan söz edildiğini duymuşsunuzdur. Hercule Poirot. Belçikalı."  


28 Nisan 2011 Perşembe

Bir Hediye Kitap Daha Aldım :)


Haftasonu annemlerle kutladık doğumgünümü. Canım yeğenim bana İlber Ortaylı'nın (ki çok severim) Türkiye'nin Yakın Tarihi kitabını hediye etti. Çok mutlu oldum. Teşekkür ederim canım :)

Mayıs ayında okunacaklar belli oldu ...

27 Nisan 2011 Çarşamba

Agatha Christie - Ceset Dedi ki...


Ceset Dedi ki... (Why Didn't They Ask Evans? )   

Agatha Christie

Altın Kitaplar

1991, İstanbul

ISBN: 975-405-009-0

175 Sayfa

Çeviri: Gönül Suveren





Tam 19 yıl önce okumuşum bu kitabı: 9 - 12 Mart 1992'de. Yeğenim bir haftalık bebekmiş bu kitabı okumaya başladığımda. Kendimi takdir ettim. Aileye yeni bir üye katılmış olmasına rağmen okuma alışkanlığımdan vazgeçmemişim, üstelik ramazan ayı başlamış olmasına, okula devam ediyor ve yazılı dönemi olmuş  olmasına rağmen okumuşum :)

Okumaya başladığımda katili kesinlikle hatırlamıyordum. Sadece uçurumdan yuvarlanan bir adamı, son sözlerini ve iki aceminin olayı çözmeye çalışmalarını ve en sonunda çözdüklerini anımsıyordum. İyi ki de hatırlamamışım yine çarpıcı ve karışık bir olaylar zinciri ile katilin kim olduğunu öğreniyorsunuz. Acemi dedektiflerimiz Bobby ve Frankie iş başında olduğu için biraz hafif gibi gelebilir öykü. Ama bence gayet karışık, zaten onlar da epey bir zorlanıyorlar. Fazlaca detay var okurken dikkatli okumak gerekiyor.

Rahibin oğlu Bobby, Dr. Thomas ile golf oynarlarken, topları uçuruma doğru gider. Topun akibetine bakmak için uçurum kenarına geldiklerinde aşağında bir adamın olduğunu görürler. Görünüşe göre uçurumdan yuvarlanmıştır. Hemen aşağı inerler. Doktor adamın en fazla 20 dakika kadar yaşayacağını söyler. Yardım bulmak için doktor ayrılır. Bobby adamın başında bekler. Bir an kendine gelir ve "Evans'a neden sormadılar?" der ve ölür. Resmi soruşturma bu olayın bir kaza olduğuna karar verir. Lordun kızı Lady Frances (Frankie) Bobby ile çocukluk arkadaşıdır. Bu olay üzerine konuşurlar. Bir süre sonra Bobby'nin başına acayip bir kaza gelir. Bobby ve Frankie bu iki olayın birbirine bağlı olduğunu farkederler ve araştırmaya başlarlar.

Temposu hiç düşmeyen, hoş bir polisiye. Ancak  yeni baskısı yok. Umarım en kısa zamanda yeniden basılır.

26 Nisan 2011 Salı

Agatha Christie - Lord Edgware'i Kim Öldürdü?


Lord Edgware'i Kim Öldürdü? (Lord Edgware Dies)

Agatha Christie

Altın Kitaplar

2008, İstanbul

ISBN: 978-975-21-0916-2

223 Sayfa

Çeviri: Gönül Suveren





Nedense asaliyet unvanlarını çok severim, marki, kont, lord, vikont... Uzun yıllar önce sevgili arkadaşım Tuba ile bu unvanları araştırmış okuldaki arkadaşlarımıza samimiyetimize göre bu unvanlardan dağıtmıştık :) Özellikle polisiyelerde olunca daha büyük keyif alıyorum.

Lord Edgware ustalıkla kurgulanmış bir polisiye, olaylar gerçekten bir noktada içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Poirot bile kimi zaman "körmüşüm, sağırmışım" gibi serzenişlerde bulunuyor.

Öyküyü bize Hastings anlatıyor. Lord Edware'nin ölümü üzerinden epey zaman geçmiş ve yaşanan heyecan geride kalmıştır. Hercule Poirot'nun olayı çözmesine rağmen o sıralarda arka planda kalarak olay ile ilgisinin açıklanmasını istememiştir. Onun yerine başkasının övülmesi üzerine Hasting gerçekleri yazma isteği duyar ve bize başlar öyküyü anlatmaya.

Ünlü yıldız Jane Wilkinson bir süredir ayrı yaşadığı kocası Lord Edgware'den boşanmak istemektedir. Ama görünüşe göre Lord buna karşı çıkmaktadır. Bir akşam Hercule Poirot ile tanışırlar. Lady, Poirot'tan kocasını ikna etmesini ister. Poirot Lord ile görüşür, Lord boşanmayı kabul ettiğini söyler. Ancak ertesi gün Lord ensesinden bıçaklanarak öldürülür ve işler karışmaya başlar.

Ben romanı çok sevdim. Özellikle Poirot'nun son derece ilginç bir diyalogdan ilham alarak olayı çözmesi gerçekten çok hoştu. Poirot olunca çok daha keyifli oluyor.

22 Nisan 2011 Cuma

Bir Kitap Hediye Etmek Bir İnsanı Ne Kadar Mutlu Eder?



Az önce bir kargo aldım, açtım bir de ne göreyim Agatha Christie'nin Hayatım kitabı, kim göndermiş benim canım arkadaşım Emrah. Doğumgünümü bu şahane hediyesi ile taçlandırdı. Nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim, yazayım bu mutluluğumu paylaşayım dedim. Çok ama çok mutlu oldum. Bizim gibi kitap delilerine en iyi, en şahane hediye kitap değil de nedir? Çok mutluyum daha ne yazsam bilemiyorum. Emrah'cığım çok ama çok teşekkür ederim, çok incesin :)

21 Nisan 2011 Perşembe

Agatha Christie - Sittaford Malikanesi'nin Gizemi


Sittaford Malikanesi'nin Gizemi (Sittaford Mystery)

Agatha Christie

Altın Kitaplar

2009, İstanbul

ISBN: 978-975-21-1003-8

286 Sayfa

Çeviri: Çiğdem Öztekin





Sittaford Malikanesi'nin Gizemi'nde olaylar, soğuk ve karlı bir günde başlıyor. Ben de soğuk, fırtınalı bir günde okumaya başladım nisan ayı olmasına rağmen. Böyle karlı, soğuk, kardan yolların kapanması gibi olayları pek severim. Çok şükür böyle maceralar her kış kampusumuzde yaşanmakta.

Albay Travelyan, malikanesini Güney Afrika'dan gelen bir anne - kıza kiralar. Anne - kız gayet misafirferverdir ve Sittaford'da yaşayanları ağırlamaktan memnun olurlar. Albay evini kiraya verince çok da uzak olmayan Exhampton'da bir ev kiralamıştır. Yoğun kar yağışı nedeniyle yolların kapandığı bir gün malikaneyi kiralayan anne - kız Sittaford'da yaşayanları çaya davet ederler. Albay'ın yakın arkadaşı Burnaby de gelenler arasındadır. O gün arkadaşı Trevelyan'ı ziyaret etme günüdür ancak kar nedeniyle gidememiştir. Malikanede toplanan küçük bir grup çaydan sonra ruh çağırarak eğlenmeye karar verirler. Ruh gelir ve "Trevelyan öldü cinayet" mesajını verir. Herkes şok içindedir ve olaydan etkilenirler. Burnaby arkadaşı için endişelenir ve o karda yola çıkmaya karar verir. Diğerleri onu bir şey olmadığına ikna etmeye çalışsa da arkadaşını görmeden içinin rahat etmeyeceğini açıklar. Yola çıkar ve uzun, zorlu bir yürüyüşten sonra Trevelyan'ın evine varır ve onu öldürülmüş olarak bulur.

Sonuna kadar heyecan ile okuduğum bir kitaptı. Cinayetin işlenmesi gerçekten etkileyeci ancak nedeni bana biraz hafif gibi geldi. İnsan böyle bir cinayetten sonra daha ciddi bir sebeb bekliyor. Ayrıca ruh çağırma seansının da gizemini A.C. açıklamıyor bu da havada kalmış. Sanki Poirot olunca Agatha Christie cinayete, sebebine, işleyene daha bir özen gösteriyor gibi.

Bu kitapta müfettiş Narracott olayı soruşturmakta. Narracott sadece bu kitapta görülen bir karakter. Bu kitabı kışın kar yağarken okumanızı öneririm. Kesinlikle çok daha keyifli olacaktır.

Bu pazar ALES denilen illet sınava gireceğim dualarınızı eksik etmezseniz çok mutlu olurum :)

18 Nisan 2011 Pazartesi

İYİ Kİ DOĞDUK GİZEM :)




BUGÜN SEVGİLİ GİZEM'İN VE BENİM DOĞUMGÜNÜ. İYİ Kİ DOĞDUK GİZEM'CİĞİM VE İYİ Kİ TANIŞTIK NİCE NİCE SENELERE :)

15 Nisan 2011 Cuma

Agatha Christie - Ölüm Çığlığı


Ölüm Çığlığı (Murder at the Vicarage)

Agatha Christie

Altın Kitaplar

2006, İstanbul

ISBN: 975-405-303-0

174 Sayfa

Çeviri: Gönül Suveren





Aslında tercih etmem gerekse Agatha Christie karakterlerinden elbette Poirot'yu tercih ederim. Miss Marple bana eskiden çok bilmiş gibi gelirdi. Nedense öyle bir imaj oluşmuş kafamda. Ancak Miss Marple'ın bu ilk romanında kendisini çok sevdim. O mahçup halleri, bildiğini ima ederken naif duruşu ile gönlümü kazandı. Ben Miss Marple romanlarını okuyalı yıllar olmuş, nedense aklımda kalan bu çok bilmiş imajı Ölüm Çığlığı ile silindi gitti. İnsan yıllar için de gerçekten ne kadar değiştiğini böylelikle anlayabilir. Heraklitos boşuna "ποταμοῖσι τοῖσιν αὐτοῖσιν ἐμϐαίνουσιν, ἕτερα καὶ ἕτερα ὕδατα ἐπιρρεῖ" "Aynı ırmakta iki kere yıkanmaz" dememiş.  (Aslında Yunancadan bire bir çevirdiğimiz de bu cümle ortaya çıkmıyor ancak çok bilindiği için bu cümleyi yazdım)

Beni yine ters köşeye yatıran bir Agatha Christie romanı oldu. Mavi Trenin Esrarı'nda katili tahmin ettim diye bir havalanınca, bu kitapta o havam sönüverdi. Galiba fazla radikal tahminlerde bulundum.

St. Mary Mead'de pek de sevilmeyen Albay Protheroe, rahibin evinde ölü bulunur. Sevilmediği için de şüpheler onu sevmeyenlerin üzerinde yoğunlaşır.  Bu arada köyün yaşlı kızları arasında dedikodular ayyuka çıkar. Ancak olaya farklı bakış açıları getiren Miss Marple rahibin dikkatini çeker. Gerçekten de olayı polisten önce Miss Marple çözer ve herkesi şaşırttır.

Çok sevdiğim A.C.'ler listesine bu kitabı da ekledim. Çok severek, heyecan ve ilgi ile okudum. Hatta son bir kaç sayfayı serviste eve dönerken okudum, yanıma da kimse oturmasın diye bol bol dua ettim. Neyse servis tenha idi rahatla kitabımın sonunu okudum.

Miss Marple ile tanışmak için çok güzel bir başlangıç.

Miss Marple güldü. "Büyükannem ne derdi biliyor musunuz? 'Gençler yaşlıların aptal olduğunu düşünürler, yaşlılar ise gençlerin aptal olduğunu bilirler' "

12 Nisan 2011 Salı

Agatha Christie - Mavi Trenin Esrarı


Mavi Trenin Esrarı (The Mystery of the Blue Train)

Agatha Christie

Altın Kitaplar

2009, İstanbul

ISBN: 975-21-0596-3

286 Sayfa

Çeviri: Çiğdem Öztekin




Çok mutluyum ilk defa bir Agatha Christie kitabında katili tahmin edebildim gerçi Poirot söyleyene kadar çok da emin değildim. Ama yine de "Galiba o" diyip durdum. Çok güzeldi, Mavi Trenin Esrarı. Sanırım benim sevdiğim polisiye mekanlarının bir kolajı olduğu için bu kadar çok sevdim.

Ölüm Oyunu'nun sayfiye yeri, Doğu Ekspresinde Cinayet'in treni ve Roger Ackroyd Cinayeti'nin sakin, sessiz İngiliz kırsalı. Hepsi vardı bu romanda. Bir de mücevher. Polisiyelerde mücevher olmasını da çok seviyorum, Kahverengi Elbiseli Adam'da olduğu gibi. Başlarda Agatha Christie'nin Plymouth Ekspresi öyküsünü anımsatmadı değil. Plymouth Ekspresi öyküsünü de çok sevmiş tadı damağımda kalmıştı.

Konu kısaca; zengin bir kadın trende öldürülür, mücevherleri çalınır. Çok fazla şüphelinin olmaması da ayrı bir gizem katıyor. Agatha Christie'nin diğer romanlarına nispeten çok daha uzun bu romanı bana çok hoş saatler geçirtti. Poirot her zaman ki gibi beni kendine hayran bıraktı. Ancak bu sefer hayranlık listeme uşağı George da eklendi. George şahane bir karakter. Hele Poirot ile aralarında diyaloglar okunmaya değer. Benim en hoşuma gidenlerden biri:

"Sincap, Sevgili George, fındık fıstık toplar. Sonbaharda topladıklarını kışın yemek üzere depolar. Eğer insanlık bir başarıya ulaşacaksa George, hayvanlar dünyasından ders almalıyız. Ben bunu hep yaptım. Fare deliğinin önündeki kedi oldum. Koku peşinden giden ve burnunu peşinde olduğu izden ayırmayan iyi bir köpek oldum. Ve Sevgili George, sincap da oldum. Bir burada, bir orada belirli bir konuyu öğrenip depoladım. Şimdi depoma gidip bana gereken fındıkları alacağım. Tam ... evet tam on yedi yıl önce gerekli olacağı gün için sakladığım fındığı. Beni izleyebiliyor musun George?"

"Konservecilikte büyük ilerlemeler kaydedildiğini bilmeme rağmen," dedi George." Fındığın bu kadar uzun süre dayanabileceğini sanmazdım."

Poirot uşağa bakıp gülümsedi.

Çok şeker George, çok sevdim.

Bu roman Agatha Christie'nin hayatında bir dönüm noktası ayrıca bu bakımdan da ilginç. Eşinin onu aldattığını öğrenince, eşinden ayrılan Agatha Christie mutsuz ve umutsuzdur. Artık keyif için yaptığı yazarlığı hayatını kazanmak için profesyonel olarak yapmaya başlar. Bu anlamda bu roman onun ilk profesyonel romanı olur. Agatha Christie seviyorsanız Mavi Trenin Esrarını okumalısınız.

Şimdi Miss Marple'ın doğduğu ilk roman, Ölüm Çığlığı zamanı.


8 Nisan 2011 Cuma

Agatha Christie - Büyük Dörtler


Büyük Dörtler  (The Big Four )  

Agatha Christie

Altın Kitaplar

2010, İstanbul

ISBN: 978-975-21-0506-5

223 Sayfa

Çeviri: Gönül Suveren




Agatha Christie'nin 1927 yılında yayınladığı 7. polisiye eseri. Roger Ackroyd Cinayeti'nden sonra yazdığı bir kitap. Ancak o kadar muhteşem bir kitaptan sonra bu çok sıradan geliyor. Belki de o dönem özel hayatında eşi ile yaşadığı sıkıntılar bu esere yansıdı. Roman gayet merak uyandırıcı bir şekilde başlıyor. Ancak zaman aralıkları olan farklı olaylar, birbirine benzeyen sorunlar v.s ile beklentiyi karşılamadığını objektif olarak söylebilirim. Ancak kişisel yorumum da şudur ki Agatha Christie, Poirot'yu yazar da ben sevmez miyim? Severim. Her ne kadar diğer sevdiklerim ile kıyasladığım zaman hafif kalsa da Poirot oldu mu akan sular durur benim için. Hastings'de ve bir de üstüne üstlük Poirot'yu hayatında en etkileyen kadın Vera Rossakoff da romanda var. Olaylar biraz kopuk, karışıklık olsa da Poirot'nun yaptığı plan ve olayın çözümü yine şahsına münhasır. Ben bir çırpıda okudum. Konu bana Köşkteki Esrar'ı anımsattı ama elbette bu farklı.

Genel olarak konuya gelirsek. Arkadaşına sürpriz bir ziyaret yapan Hastings, Poirot'u hazırlanmış yolculuğa çıkarken yakalar. Önemsiz bir işin çözümü için Poirot'ya bir servet teklif edilmiştir bu yüzden Güney Amerika'ya gitmek üzeredir. Hastings gitmemesini söyler ama Poirot gitmekte ısrarlıdır. O sırada bir ses duyarlar, üstü başı toz içinde  yabancı bir adam eşikte dikilmektedir. Birden yere yığılır. Doktor çağırırlar bu esnada adam biraz kende gelir ve defalarda "4" sayısını yazar. Poirot uzun zamandır varlığından şüphelendiği Büyük Dörtler'in peşine düşer.

Poirot'yu seviyorum :)

7 Nisan 2011 Perşembe

Indu Sundaresan - Güller Şöleni


Güller Şöleni (The Feast of Roses)

Indu Sundaresan

Literatür Yayınları

2009, İstanbul

ISBN: 978-975-04-0289-0

560 Sayfa

Çeviri: Nuran Birand Gözaydın




Bu son kitap ile Hint Ayımız sona erdi. Sevgili Özgür tamamlayamadı zira vatani görevini yapmak üzere Türkiye'ye geldi. Ona buradan sevgilerimi gönderiyorum ve hayırlı teskereler diliyorum.

Bir süre önce okuduğum Yirminci Eş'in devamı niteliğinde olan kitapta yine  Hint - Moğol İmparatorluğuna gidiyoruz. İmparator Cihangir uzun süredir aşık olduğu Mihrünisa'ya kavuşur. Evlenirler, çıkar çatışmaları ve iktidar savaşları arasında aşkları dolu dizgin gider. Mihrünisa bu iktidar savaşlarına katılmaktan geri kalmaz ve zamanla yavaş yavaş güçlenerek, büyük bir etki sahibi olur sarayda. İmparator'un verdiği ayrıcalıklar ile tüm kıskançlıkların odak noktası haline gelir ve hile hurda ile baş etmek zorunda kalır. Tüm bunlar yaşanırken aslında sarayın en güçlüsü olan Mihrünisa yerine tüm dünya tarihine ismi yazılan Ercümend Banu sahneye çıkar. O halası Mihrünisa gibi hiç bir zaman sarayda bir güç elde edemez ama onun için yapılan Tac Mahal ile adı ölümsüzlüğe erişir. Bir yandan Mihrünisa'nın iktidar ve güç kazanma mücadelesini okurken diğer yandan Ercümend Banu için dünyanın en güzel eserlerinden Tac Mahal'i yaptıracak kadar yaşanan güçlü, tutkulu aşkın öyküsü Güller Şöleni.

Kitabın tek olumsuz noktası gereksiz yere uzun olması. Aslında biraz daha kısa olsa çok daha rahat okunurdu. Onun dışında daha önce de belirttiğim gibi tarihi roman severlerin kaçırmaması gereken bir roman.

4 Nisan 2011 Pazartesi

Nisan Ayı Kitapları : Agatha Christie


Aslında Nisan ayında niyetim Proust okumaktı. Ama bu ALES yüzünden vazgeçtim. Her ne kadar yana yakıla çalışmasam da çalışabilme ihtimalim yüzünden Proust okumaktan vazgeçtim. Düşündüm bu sınav stresime ne iyi gelir elbette Agatha teyzem. Yaz aylarında planladığım A.C. ayımı çektim nisana ne güzel de yaptım, ohh.  
Neler okumayacağım ki bu ay:
1. Büyük Dörtler
2. Mavi Trenin Esrarı
3. Ölüm Çığlığı
4. Sittaford Malikanesinin Gizemi
5. Lord Edgware'i Kim Öldürdü?
6. Ceset Dedi ki...
7. Üç Perdelik Cinayet
8. Ölüm Diken Üstünde

Eğer vaktim kalırsa ki umarım kalır çok merak ettiğim Briç Masasında Cinayet okuduğum ancak hayal meyal hatırladığım Gece Gelen Ölümde okumayı istiyorum. Elbette bu kitapların seçiminde kronolojik sıralamayı dikkate aldım, dikkatli okuyucular hatırlarlar krolojik okumaya başlamıştım A.C.'yi.

Bu güzel ayda elbette Agatha Christie sever bu konuda engin bilgiye sahip bir tanecik arkadaşım Sevgili Biblio eşlik edecek. Onunla birlikte A.C. okumak büyük bir zevk benim için.

Umarım son günlerde kıskandığım Aslı'yı ben de biraz olsun kıskandırabilmişimdir :)

İyi okumalar...

Mart Ayı Kitap Ayracı


Bahar geldi... Şu an hava kötü olsa da. Baharı papatya ile karşılamak güzel olmaz mı ;)


Kitap: Güller Şöleni - Indu Sunderasan 

1 Nisan 2011 Cuma

Rabindranath Tagore - Gora



Gora

Rabindranath Tagore

Bilgi Kültür Sanat

2008, İstanbul

ISBN: 978-9944-425-50-6

557 Sayfa

Çeviri: Murat Sirkecioğlu




Hindistan'da tahminimden bir kaç gün fazla kalacağım sanırım :) Gora çok güzel ve naif bir eser olmasına rağmen nedense elimde fazla uzun süre kaldı. Bu saatlerin alınmasıyla kurabiyemin de düzeni değişti geç yatmaya başladı o geç yatınca uyku öncesi okuma saatim de yok oldu haliyle. Baharın gelmesi de ayrı bir neden olabilir. Nihayetinde dün bitti. Kitap biter bitmez yazmayı istiyordum fakat önce Thalassapolis'e epey bir ara vermiştim onun yazısını yazmaya öncelik verdim. İnsanın istediği anda bloguna yazı yazması ne büyük bir zevk. Bir daha böyle yasakların yaşanmamasını diliyorum.

Gora, Hint özellikle Bengal edebiyatının en ünlü ve önemli eserlerinden.  Milli Eğitim Bakanlığı 100 Temel Eser arasında yer alıyor. Gora'nın yazarı Tagore  6 Mayıs 1861'de Kalküta'da doğdu. Babası  zengin bir Brahmandı. 1878'de İngiltere'ye gitti. Londra'da, University College'de hukuk öğrenimi yapmak istiyordu. Ama kısa süre sonra Hindistan'a geri döndü. 1878'de ilk kitabını, "Bir Şairin Masalı" yayımladı. Büyük bir aşkla seveceği Mrinalinidebi ile evlendi. Eşinin kısa yaşamı ve akabinde iki çocuğunun ölümü Tagore'u derinden sarstı. 1913'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı. Buradan aldığı 8 bin Pound'u, 1901'de kurduğu kendi okulunun gelişimi ve ilerlemesinde harcadı. İki yıl sonra da "Sir" unvanıyla ödüllendirildi. Altmış sekiz yaşında resim yapmaya başladı; Moskova, Berlin, Münih, Paris, Birmingham ve New York'ta sergiler açtı. Müzikle ilgisi çocukluğuna kadar uzanıyordu; üç bini aşkın şarkı bestelemiştir. Uzun bir hastalıktan sonra, 7 Ağustos 1941'de Kalküta'da öldü.

Pekçok eseri Türkçe'de yer alan yazarın en ünlü eseri Gora'ya gelirsek; Binoy-bhusan bir gün evinin verandasında otururken bir kazaya şahit olur ve yardım etmek için sokağa fırlar. Devrilen arabadan genç bir kız ve yaşlı bir adam çıkar. Evlerine davet eder ve yaşlı adamın tedavisiyle ilgilenir. Kendini iyi hisseden yaşlı adam (Paresh-chandra Chatterji) ayrılırken Binoy'u evlerine davet eder.

2. Bölümde romana adı veren Gourmohan yani arkadaşlarının deyişi ile Gora sahneye çıkar. Gora Binoy'un en yakın arkadaşı ve Hint Vatanseverler Birliği Başkanı'dır. Binoy yardım ettiği Paresh Babu'yu ziyarete gittiğin de yolları Gora ile kesişir. Gora'nın orada olma nedeni ise bambaşkadır. Ailesi Gora'ya niyetlerini anlatmadan Paresh Babu'ya gitmesini söyler, niyetleri ise Gora'yı Paresh Babu'nun kızlarında biriyle evlenmesini sağlamaktır.

Gora çok benzemese de bana Babalar ve Oğullar'da ki Bazarov'u anımsattı o öfkeli haliyle. İşgal altında ki ülkesine gönülden bağlı olan Gora geleneklerini terk ederek batı hayranlığına karşı çıkar. Böylelerine inat geleneklerine sıkı sıkıya tutunur bağnazca. Gora'nın bu geleneklerine bağlılığı sayesinde Hindistan'ı yeniden ve daha yakından tanıdım. Kastların ne dengi acımasız olduğunu gördüm. Son satırlarını okurken içim sızladı. Naifliğinin yanında derin felsefesiyle de okunması gereken bir kitap Gora.

"Gora'nın sözleri yalnızca söz değil, sanki onun kendisi" diye düşünüyordu. "Konuşmasının bir biçimi, bir davranışı var, sanki canlı bir varlık. Ülkesine olan inancının gücü ve ona olan sevgisinin verdiği acıyı hissedebiliyor insan. Fikirleri yalnızca karşı çıkarak alt edilecebilecek fikirler değil. Gora'nın kendisi bunlar, Gora'ysa öyle sıradan bir adam değil." (S. 173 - Gora)

Yazarın diğer eserleri burada
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...