7 Mayıs 2010 Cuma

Patrick Süskind - Koku

Koku (Das Parfüm, Die Geschichte eines Mörders)


Patrick SÜSKİND


Can Yayınları


İstanbul 2010


ISBN 978-975-510-059-3


249 Sayfa




"...Sözünü ettiğimiz dönemde kentlerde, biz çağdaş insanlar için tasarlanması bile güç pis bir koku hüküm sürmekteydi. Caddeler gübre kokardı, avlular sidik, merdivenlere çürümüş tahta ve sıçan yağı, havalandırılmayan odalar küflü toz, yatak odaları yağlı çarşaf ve nemli kuş tüyü yorgan kokar, lazımlıkların o keskin - tatlı rayihasıyla dolardı. Bacalardan kükürt, tabakhanelerden yakıcı soda, mezbahalarda pıhtılaşmış kan kokusu gelirdi. İnsanlar ter ve yıkanmamış elbise kokardı; ağızları çürük diş, mideleri soğan suyu, gövdeleri artık pek genç de değillerse, bayat peynir, ekşi süt, urlu hastalık kokuları yayardı. Irmaklar kokar, meydanlar kokar, kiliseler kokar, köprü altları ve saray içleri kokardı. Çiftçi de, rahip de, zanaatçı kalfası da ustanın karısı da kokar, bütün soylu tabaka, hatta kral bile, yırtıcı bir hayvan gibi kokar, kraliçeyse ihtiyar bir domuz gibi kokardı, yaz olsun kış olsun. Çünkü bakterilerin çürütücü etkinliğine daha dur diyen olmamıştı on sekizinci yüzyılda; bu yüzden gerek serpilmekte, gerekse sönmekte olan hayatta, pis kokuların eşlik etmediği bir görünüm, yapıcı veya yıkıcı bir insan eylemi yoktu..."

Düşünün böyle bir ortamda bir köpek kadar gelişmiş bir koku duyunuz olsun, ama kendi kokunuz olmasın. Tam bir tragedya. 18. yüzyıl Fransa'sında geçen hikayenin kahramanı Jean-Baptiste Grenouille işte tam da böyle bir durum da. Bahtsız bir bebeklik, çocukluk evresinden, sayısız acıdan, kederden, geçen Jean-Baptiste bir gün bir parfümcüyü etkilemeyi başarır ve koku üretme konusundaki dehasını gösterir. Ancak derken kendi kokusunun olmadığını fark eder ve işte o zaman herşey bir anda değişir. Kendi kokusunu yaratacaktır ama başkalarından önce kokularını çalması gerekecektir. İşte böylece kahramanımız seri katile dönüşür ve roman akar gider...

Koku elbette bir baş yapıt, insan öldürmek korkunç bir suç olsa da Jean- Baptiste'nin o kadar geçerli mazereti var ki kızamıyorsunuz. Keşke bir çözüm olsa diyorsunuz, ne olabilir diye düşünüyorsunuz. Hikaye zaten çarpıcı, bir de Süskind'in akıcı dili eklenince muhteşem bir eser ortaya çıkıyor. O çeşit çeşit kokuları betimlemesi o kadar gerçekçi ki. Koku gibi zor olan bir duyuyu anlatmakla kalmıyor, size kokuları duyuruyor.

Kitabın güç olsa da, olmaz deselerde filmi de yapıldı. Ben önce kitabını okumak da direndiğim için izlemedim. Artık izleyebilirim. O yüzden film ile ilgili bir yorum yapmıyorum. Daha önce de belirttiğim üzere iki tane başarılı bulduğum edebi uyarlama var ilki Yüzüklerin Efendisi- artık kitabı mi filmi mi daha çok seviyorum bilmiyorum- ikincisi Rüzgar Gibi Geçti -Vivien Leigh'ın muhteşem performansı ile film kitabın önüne geçmiş. Scarlet ona bakılarak yazılmış sanki-.

Koku'yu okumadıysanız okuyun, filmi izlediyseniz yine de okuyun. Her ikisini de yaptıysanız başka bir kitap okuyun, mesela Hamdi Koç İyi Dilekler Ülkesi muhteşem (yakında yazacağım bu kitabı)



Filmin Afişi

2 yorum:

  1. Iki kere okudugum, filmini de seyrettigim etkileyici bir kitap. Ve dediginiz gibi o oldukca basarili tasvirler sayesinde siz de o kokulari aliyorusunuz Jean Babtiste ile beraber...

    YanıtlaSil
  2. Koku bir solukta okuyup bitirdiğim kitaplardan.
    Öyle etkilenmiştim ki kokusu olmayan ve insan öldürmekten hiç etkilenmeyen garip insan Jean-Baptiste'ten, kitabın ardından hemen filmini izledim ancak; kitap kadar etkileyici değildi filmi ...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...